13/03/2021
Her akşam üzeri onun gelmesini heyecanla bekleyen çocuklar arasında ben de yerimi alırdım...
Adı Ömer idi ama biz ona, "Şekerci dede," derdik. Cebi rengârenk şekerlemelerle doluydu.
Yakar top oynarken, yolun başında gelişini gördüğümüzde, oyununu yarıda keser ve şekerci dedenin yanında bitiverirdik, büyük küçük.
Ama şekerleri vermesi için bir şartı vardı, Hacı Ömer'in. Tek tek sıraya dizilir, küçükten büyüğe, hepimiz elini öperdik.
Her akşam tekrarlanırdı bu gelenek.
Biz şekerlemelerimizi almanın gururunu yaşarken, şekerci dede de el öptürme geleneğini sürdürmenin haklı gururunu yaşıyordu.
Ezan sesiyle birlikte evlerimize dağılırdık. Mutluluğumuz, gözlerimizden okunurdu.
Şekerci dede ise çocukları mutlu etmenin bir yolunu bulmuştu bu şekilde.
Bir de dünya tatlısı eşi vardı adı neydi? Neydi? Şimdi hafızamdan uçtu, gitti, gökyüzünün eteklerine doğru.
Ama o kadar şeker bir kadındı ki sanırsınız benimle bugünlere gelmiş gibi yıllardır unutamadım, mahallemizin şeker tonton teyzesini. Çocukla çocuk, genç ile genç olur, her ortama ayak uydururdu.
Tek bir özeliğini hiç unutmam. Müziğin ritmine göre yaşam felsefesi vardı.
Müzik sesine dayanamaz, kalkar, oynardı. Acılarını belki de müzik sesi ile birlikte savururdu rüzgâra karşı meydan okurcasına. Saatin ve zamanın hiç önemi yoktu onun için.
Hıdrellez'de bile şen şakrak çocuklar gibi bizimle birlikte çocuk olur; yakar top oynar, ip atlar, hatta salıncakda bile sallanırdı.
Bu iki dünya tatlısı karı koca, mahallemizin ilgi odağı olmuştu.
Bir sabah uyandığımda, mahallemizin şeker tonton teyzesi bu dünyadan göç etmişti başka dünyaya.
O kadar gözyaşı döktüm ki bardaktan boşalırcasına, gözyaşım yağmur ile yarışıyordu âdeta.
Göğsünde ise komşumuzun küçük kızının resmi varmış. Pamuk elleri, resmi tutuyormuş. Anlam verememiştim bunu duyduğumda, biraz da kıskanmıştım komşunun küçük kızını benden çok sevmiş diye, çocukluk işte!
Sonra kendimi sorguladım, neden hep sevdiklerimi alır Mevlâ'm diye?
Uzun uzun sessizliğe büründüm o günden sonra. Yan odaya geçmeye dahi korkar oldum.
Zaman hızlı ilerliyor tabii. Bir gün Hacı Ömer'in de sessizce aramızdan gidişine şahit oldum.
Derin duygular ile ben de kuytu köşelerde, kendimce sığınacak bir liman aradım.
Hep aklımda, beynimi kemiren deli deli sorular ile bu günlere geldim.
Bir insan önce doğar, emekler, yürür, konuşur, bir mevki sahibi olur ve de gelecek nesile ardında unutulmayacak miras bırakır, sonra da bu dünyadan göç eder. Bu dünyanın yaşam geleneği olsa gerek.
Günlerce, aylarca, hatta yıllarca hep şekerci Ömer dedeyi düşündüm, durdum.
Ömer dede, çocukları mutlu etmenin yolunu, elini öptürme şartıyla ve bizleri şeker ile ödüllendirerek bulmuştu.
Peki siz, mutlu olmak için ne yapıyorsunuz?