İbrahim Ethem Gören
Masalsız Çocuklar
12/01/2015 Size masal mı anlatayım çocuklar! Hiç duymadığınız, aşinası olmadığınız masallardan mı söz edeyim size, yoksa kulaklarınıza ninni mi fısıldayayım! Masal mı anlatayım, ninni mi söyleyeyim yahut yazmasını bilmediğim şiirlerden birini mi okuyayım! Şiir galiba en iyisi… Cahit Sıtkı’nın mısralar arasına kurduğu hülya denizine dalıp şöylece birkaç dakikalığına da olsa ıstırabımızı unutalım, ümit var olalım biraz… Çünkü ümit fakirin ve herkesin ekmeği… Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
(…) Haklısınız, lafla peynir gemisi yürümediği gibi mücerret şiir de karın doyurmuyor! Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsa da, çiçekler büsbütün kuşların diyarı olsa da baştan dert; gönülden hasret eksik olmuyor, kardeş kavgası nihayet bulmuyor! (…) Bizi hiç affetmeyin çocuklar… Sizi unuttuk… Dünyanın telâşesine daldık, gözümüzü doların hâkî yeşiline; vicdanımızı kapitalizmin çarkına; gönlümüzü modernizmin seline kaptırdık… Unuttuk sizi… Sokaklarda unuttuk, kimsesiz sokaklarda ve serseri kaldırımlarda… (…) Yastığı taş; tavanı gökyüzü olan masalsız çocuklar günlük yaşar, anı kurtardığı zaman “yarın” endişesi taşımaz, tertemiz gönül ocaklarında kocaman bir nur parlar, Rezzak olan Hakk Teâlâ’nın nuru… Ve dudaklarından, ancak ehlinin anlayabileceği bir keyfiyette; “Benim Hakk’a münacatım rızk için değildir hâşâ Hudâ Rezzâk-ı âlemdir rızıksız kul yaratmaz ya” dizeleri dökülüverir.
Çocuk; masum çocuk, kimsesiz, masalsız, ninnisiz, şiirsiz, annesiz, babasız, hamimiz çocuk… Başını, yorgan niyetine üzerine aldığın o küf kokulu kartonun altına çekip de hıçkıra hıçkıra ağladığın zamanlarda şu katrankarası renge bürünmüş toplum ve her bir ferdi için birkaç damla gözyaşı dök ne olur! Kirpiklerini ıslatan damlalar çağlayana dönüşsün. Belki gözyaşınız ümmetin gönülevlerine taht turan taşları yumuşatır. Kim bilir? Hem kendiniz için hem de bizim için ağlayın, sizin için, bizim için ağlayın… Ağlayın ve yanık dualar edin…Mazlumun duası ile Hakk katı arasında perde yoktur. Sokak çocuklarının duası makbuldür… Mütemadiyen, içli ve hisli dualar edin ki ankaribuzzamanda hazık bir cerrah ortaya çıksın. Mahir cerrah böylelikle çürümüş, kokuşmuş, cerahat kaplamış, aslından uzaklaşmış, merhameti topyekûn kaybetmiş cemiyetin, türemiş, başkalaşmış uzuvlarını güçlü neşteriyle kesip atarak alttan gelecek tertemiz, yeni hücrelere yer açsın. Sen, küçük yavru, zemheride ayağında çorap giyemeyen masum kız... Elini çenenden; gözlerini gökyüzünden ayırma... Bak, umutla bak semaya, her şeye rağmen, bize rağmen, umursuz topluma rağmen gönlünde umuda açık kapılar bulunsun her daim... Ne demiştik, ümit fakirin ekmeği miydi? Öyleyse, Tarancı’yı tekrar sözümüze ortak edelim. Memleket isterim Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikâyet ölümden olsun. (…) Küçük kız, her gün birkaç kez, yüreğine acıma hissi düşer de belki bir şeyler verir mülahazasıyla önünden geçip durduğun ve her seferinde seni görmezden gelen börekçiyi, dönerciyi ve sair mahalle esnafını da affetme… Sen, dertlerin, yüreğini çabucak büyüttüğü küçük delikanlı! Masum çocuk, sen de mahalle camiinde yatsı namazından sonra bir köşesine iliştiğin son cemaat yerinde kalmana müsaade etmeyen dernek başkanını, kar yağdığında sığındığın özel hastanenin “Hadi bakalım çık dışarıya, burası yatacak yer değil” diye efelenen güvenlik amirini ve gecenin bir yarısında, ortalık el-ayak kesildiğinde mekân tuttuğun ATM kulübelerinden çıkartan işgüzar polisleri ve gece bekçilerini de affetme… Masalsız, ninnisiz, annesiz, babasız, kimsesiz çocuk… Affetme bizi… Sokak çocukları, sokakta yaşayan çocuklar kar yağınca zoraki hatırlanmayla buruk bir mutluluk yaşar! Belediye ekipleri, zabıta eratı onları köprü altlarından, kuytulardan, köşelerden toplayarak kapalı spor salonlarına götürür. Orada birkaç günlük mecburi misafirlikten sonra kar ve dondurucu soğuklar geçer geçmez hiç bir şey olmamış gibi tekrar sokaklara, köprü altlarına, kuytulara, köşelere bırakılır. Hayatın fenası işte böyle bir şey olmalı sokak çocukları için, masalsız çocuklar için… İmdi, bu yazıyı okuyanlar sıcacık evlerinden koşar adım çıkarak sokaklara adım atmalı… Sokakları, kaldırımları, kuytuyu, köşeyi arşınlamalı, köprü altlarında, izbe yerlerde, hâsılı sokaklarda yaşayan çocukları bulmalı, dertlerine derman, gönül yaralarına şifa olmalı… Böyle yapacak olanlar bir elin parmaklarının sayısıyla sınırlı… İyisi mi bizi affetmeyin çocuklar… Kabahatimiz, vicdanlarımızdaki deliklerden daha büyük. Sizleri kaldırımdaki soğuk karton kutuların üzerinde unuttuk, yatak, yastık ve yorgan olarak taşı, toprağı ve gökyüzünü reva gördük… Affetmeyin bizi çocuklar… Sizi, tabletin ekranındaki oyunda, telefonun içine konuşlanan sanal âlemde, tv camındaki dizide, AVM’deki dekorda, podyumdaki mankende, stadyumdaki topta, hipodromdaki atın yelelerinde, Rallideki aracın heyecanında unuttuk… Unuttuk sizi çocuklar... Yoksul ve yoksun olan biziz… “Biz yoksuluz ama yoksun değiliz çok şükür, amma siz yoksunsunuz”dediğinizi duyar gibiyim. Doğru bildin masum çocuk. Vicdan, kalp ve medeniyet yoksunuyuz biz. Maddi yoksulluk gelip geçer, amma yürek yoksunluğu öylece hali üzerine kalakalır. Aynen sokaklarda bir başına kaldığınız gibi…
Bu yazı 9 Ocak 2015 tarihinde Sondevir sitesinde yayınlanmıştır. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Bir Burak bekleniyor! - 15/05/2015 |
Burak, Hakk Teâlâ’nın buyruğuyla “Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya…” götürdü. |
Kapalı Çarşı - 03/04/2015 |
Şiiri, mısralar arasına yüklenen hikmeti, şairi ve bahusus Üstad Sezai Karakoç’u çok severim… Çok sever, eserlerini yana yana, dönene okur dururum, durur okurum… Ondaki aşkın manayı keşfetmeye çalışırım… |
Yücelerden Kafile - 27/02/2015 |
Kitabı heyecanla okumaya başladığınızda kendilerinden bahsedilen evliyalarla konuşup elinizi uzatsanız dokunacak gibi oluyorsunuz. |
Çini Ustası - 13/02/2015 |
Bir gümüş yüzük, üzerindeki turkuvaz taşta Lafza-i Celâl yazılı… İnce, zevkli bir eser… Gönlünde sanat ve estetik güzelliklere açık kapılar bulunan sanatkârın, mezkûr yüzükteki taşı temaşa etmesiyle çini ile ünsiyeti başlamış… |
Asker elbisesi düşmanda korku uyandırmalı - 24/01/2015 |
Türk devletleri askeri kıyafetleri konusunda çalışmalar yapan, Talimhane Okçuluk Kulübü Başkanı Av. Adnan Mehel ile tarihi Türk devletlerinin askeri kıyafetleri üzerine hasbıhal ederek, ecdadımızın savaş kıyafetlerini irdeledik.. |
Hangi Yılbaşı! - 30/12/2014 |
Okuyucularımız yılbaşı adetini, tüketim çılgınlığını, pagan kültürünü, Aziz Nicholas’ı, çevre tahribatını değerlendirdi... |
Savaş Çevik’ten “Denge” - 26/12/2014 |
“Güzel yazı, hocanın öğretişinde gizlidir. Güzelleşmesi çok yazmakla; güzelliğini devam ettirebilmek İslâm dinine bağlılıkla mümkündür.” Hz. Ali |
Anadolu'da Sanat Zamanı - 20/12/2014 |
İstanbul’da olduğu gibi tüm Anadolu kentlerinde de geleneksel sanatlarımız mahir üstadların marifetiyle yeni eserler ve isimlerle taçlanıyor. |
Girişimcilik hayâlle başlar - 24/11/2014 |
Ahlâk herkese lazım. Dolayısıyla girişimciye de ahlak, güzel ahlâk çok yakışır. |
Devamı |