İbrahim Ethem Gören
Kapalı Çarşı
03/04/2015 Kendi yastıklarına gölge salmasın Çocuklarının öpüşleri onlara anlat (…) Şiiri, mısralar arasına yüklenen hikmeti, şairi ve bahusus Üstad Sezai Karakoç’u çok severim… Çok sever, eserlerini yana yana, dönene okur dururum, durur okurum… Ondaki aşkın manayı keşfetmeye çalışırım… Kapalı Çarşı şiirine vurgunluğum bundandır… Mezkûr şiiri sanırım Üstad Sezai Karakoç’la ilk görüşmeye başladığımız dönemde kaldığım Emincami Talebe Yurdu’nun loş odalarından birinde okumuştum… Soğuk bir kış günüydü… Ve bu satırların yazarı nöbetçiydi… Nöbetçiler uyumaz, kalorifer kazanına kömür atar, yatakhaneyi dolaşır, üzeri açılan talebeleri örter, ilan panosuna isimlerini yazanları gece namazına ve herkesi sabah namazına uyandırır… Arada da Kur’an-ı Kerim okur, Mektubat okur, Risale-i Kibrit-i Ahmer okur. Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Cahit Sıtkı,Mevlana, Yunus Emre okur… Ben Kapalı Çarşı okuyordum, kapalı çarşının içindeki öfke ve af çarşılarını kurcalayarak çarşıyı götüren saati açıp saatçiyi saatin içinden çıkarmaya çalışıyordum! O yıllarda Tepe Edebiyat Sanat dergisini yayınlıyorduk. Büyük Fetih Ajansı’ndan ve dergiden ortağım olan şair Osman Bülent Manav’ın dedesi vefat etmişti karlı bir günde. Manav, “Ali Dede”sinin Hakk’a yürüyüşü üzerine içinden hüzün ve umut geçen bir şiir yazmış, o şiiri dahi ezberlemiştim… Bundan niye bahsettim. Bu satırları yazdığım esnada kar yağıyor da ondan… Bugün de kar yağıyor ve tipi, pencereme selâm duran Nafi BabaTekkesi’nin mandıra arazisiyle Boğaziçi Konak’a perde olan taş duvarları dövüp duruyor…
Ne zaman İstanbul’a kar yağsa, karlı bir günün gecesinde tanış olduğum Üstad’ın Kapalı Çarşı şiiri şiir aklıma düşer, Osman Bülent Manav’ın mezkûr şiiri misali… Hâsılı kar yağınca iki şiir gelir aklıma… Dostum, Bülent Manav’ın “Bir Cuma akşamı bir kış gecesi” başlıklı şiirinin finali sanırım şöyleydi: Taş duvarlar sanki buzdan örülmüş Soğuk sessizlikte bir Yâ-Sîn sesi Uykuda sandığım can dedem ölmüş Bir Cuma akşamı bir kış gecesi… (…) Yine böyle soğuk bir kış günü İstanbul’a kar yağıyordu. Cuma namazı için Molla Fenari Camii’ne gittik. Safları, Gestetner kalfaları, klişeciler, parça kâğıtçılar, mürettipler, çelimsiz matbaacı çırakları, büyük ofset ustaları ve yazarlarla birlikte sıklaştırdık. Namaz çıkışında “Ne verirsen elinle; o gelir seninle”diyerek, ihtiyaç sahibi öğrenciler için cemaatten para topladık. Üstad Sezai Karakoç da camideydi. Onca cemaatin arasında mütebessim çehresindeki nur hemen fark ediliyordu. Sesimizi duydu, yanımıza yaklaştı, selâm verdi, aldık, kabul ettik. “Kapalı çarşı içerisinde Vermek, maldan, mülkten, paradan, puldan, geçer akçeden, nefse sevimli gelen şeylerden vermek insan olmanın icabıydı çünkü… Cuma gününün Müslümanlar için, herkes için ve bilhassa muhtaçlar için bayram olduğunun idrakinde bulunan muhatabımız şöyle haykırıyordu: “Onlara anlat ki insan kelimelerden ve şiirden yaratılmadı Bizler de Cuma’nın kutlu bir gün olduğunu anladık yahut anlamaya çalıştık… Ona özel anlamlar yükleyerek“Müslümanların bayramı” bildik… Bilahare, Osman Bülent Manav kardeşimle birlikte Üstad’ın Cağaloğlu’nda; Diri Han’daki ofisine gittiğimizde bizi kırk yıllık kardeşleri gibi karşıladı. Çünkü kardeş olanlar ancak müminlerdi… “Kitaplarımı okuyor musunuz bakalım?” dedi. “Evet” dedik ve en son elimize aldığımız İslâm Toplumunun Ekonomik Strüktürü serlevhalı eseri üzerine bahisler açtık, bahisler kapadık… Üstad, “İslâm’dan kopuldukça ekonomik düzen sarsılır, ekonomik düzen sarsıldıkça İslâm’dan kopulur.” diyordu. Kitabın hoş kokulu satır aralıklarında dinimizin ahlâk ve ticaret nizamı, Medine pazarı, ölçüde kuyumcu misali hassas davranan satıcılar, adil halifeler, dürüst mal sahipleri, alışverişin ve ticaretin kendilerini namazdan alı koymadığı esnafla birlikte karz-ı hasen müessesesinin de nabzı atıyordu. Tıpkı Kapalı Çarşı’da olduğu gibi… (…) |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Bir Burak bekleniyor! - 15/05/2015 |
Burak, Hakk Teâlâ’nın buyruğuyla “Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya…” götürdü. |
Yücelerden Kafile - 27/02/2015 |
Kitabı heyecanla okumaya başladığınızda kendilerinden bahsedilen evliyalarla konuşup elinizi uzatsanız dokunacak gibi oluyorsunuz. |
Çini Ustası - 13/02/2015 |
Bir gümüş yüzük, üzerindeki turkuvaz taşta Lafza-i Celâl yazılı… İnce, zevkli bir eser… Gönlünde sanat ve estetik güzelliklere açık kapılar bulunan sanatkârın, mezkûr yüzükteki taşı temaşa etmesiyle çini ile ünsiyeti başlamış… |
Asker elbisesi düşmanda korku uyandırmalı - 24/01/2015 |
Türk devletleri askeri kıyafetleri konusunda çalışmalar yapan, Talimhane Okçuluk Kulübü Başkanı Av. Adnan Mehel ile tarihi Türk devletlerinin askeri kıyafetleri üzerine hasbıhal ederek, ecdadımızın savaş kıyafetlerini irdeledik.. |
Masalsız Çocuklar - 12/01/2015 |
Size masal mı anlatayım çocuklar! Hiç duymadığınız, aşinası olmadığınız masallardan mı söz edeyim size, yoksa kulaklarınıza ninni mi fısıldayayım! |
Hangi Yılbaşı! - 30/12/2014 |
Okuyucularımız yılbaşı adetini, tüketim çılgınlığını, pagan kültürünü, Aziz Nicholas’ı, çevre tahribatını değerlendirdi... |
Savaş Çevik’ten “Denge” - 26/12/2014 |
“Güzel yazı, hocanın öğretişinde gizlidir. Güzelleşmesi çok yazmakla; güzelliğini devam ettirebilmek İslâm dinine bağlılıkla mümkündür.” Hz. Ali |
Anadolu'da Sanat Zamanı - 20/12/2014 |
İstanbul’da olduğu gibi tüm Anadolu kentlerinde de geleneksel sanatlarımız mahir üstadların marifetiyle yeni eserler ve isimlerle taçlanıyor. |
Girişimcilik hayâlle başlar - 24/11/2014 |
Ahlâk herkese lazım. Dolayısıyla girişimciye de ahlak, güzel ahlâk çok yakışır. |
Devamı |