• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/kitapkonagi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
Okuyalım, Okutalım
Takvim
Site Haritası
Murat Şaşzade
Kartal Kitabevi
05/05/2016


Çınar alacakaranlıkta kendini dışarıda buldu. Dışarıda ne işi vardı bilmiyordu. Nerede olduğunu anlayabilmek için çevresine baktı. Burası yıllar önce bir kez geldiği Cumhuriyet Meydanı’ydı. Çocukluğunun geçtiği İzmir’de bir 29 Ekim töreninde okulu temsilen törenlerde yer aldığı için burayı hatırlıyordu. Ama burada bulunması imkânsızdı. Çünkü en son dün gece yatağa Ortaköy’deki evlerinde Ada ile beraber uykuya dalmışlardı. İlk aklına gelen düşünce rüya görüyorum oldu. Fakat akıl almaz bir zihin karışıklığı yaşıyordu ve içinden bir ses ya gördüğün rüya değil gerçekse diyerek beynini kemiriyordu. Cumhuriyet Meydanı’ndan Kordon’a çıkmaya karar verdi cesaretini toplayarak. Üzerine baktığında dün gece yatağa girerken giydiği pijaması yerine siyah bir keten pantolon, üzerinde siyah bir keten gömlek ve ayağında siyah bir spor ayakkabı görünce, kalp atışlarının önce hızlandığını, sonra yerinden çıkacakmış gibi attığını hissetti. “Kâbus görüyorsun, sakin ol. Biraz sonra Ada’nın yanında kendi evinde uyanacaksın,” diye kendi kendini teselli etmeye çalıştı. İlk tepki olarak yüzünü çimdiklediğinden canı yanınca şöyle düşündü. “Hiç bu kadar gerçek bir kâbus görmemiştim.”

İçgüdüsel olarak Alsancak Vapur istikameti yönünde yürümeye başladı. Gökyüzünde bu yürüyüşe eşlik eden yedi martıdan başka hiçbir canlı yoktu İzmir Kordonu’nda. Daha güneş doğmamıştı ve rüzgârla iyiden iyiye üşümeye başlayınca şaşırdı. Beyninde çarpışan “Bu kabûs mu yoksa gerçek mi” düşüncesinden yorgun düşmüştü. Vapur İskelesi’ne daha bir hayli mesafe vardı ama yaşadığı korkunun verdiği güçle yürümeye devam etti. O sırada bir karaltı ilişti gözüne yaklaşık 50 metre ilerisinde. Bu ne olabilir diye düşünürken, karaltı önce yavaş yavaş üzerine doğru yürümeye başladı. Aralarındaki mesafe 15 metre kaldığında karaltının siyah bir köpek olduğunu fark etti ve panikten ne yapacağını şaşırıp donakaldı. Siyah köpek üzerime saldırır belki bu kâbustan uyanırım diye düşününce bir umut belirdi içinde. Kendini biraz daha rahat hissetti, kaderine razıydı. O saldıracak sandığı köpek yavaş bir tempoda geldi ve tam ayaklarının dibinde oturdu. Çınar, ne yapacağını bilemedi. İçinden köpeğin başına okşama isteği doğunca eğildi. Sanki ağzında bir pusula gördü. Çömelip yakından baktı, gerçekten de ağzında bir pusula taşıyordu. Elini uzattı köpeğin ağzında doğru büyük bir temkinlilikle. Hayvan pusulayı avucunun içine bıraktı ve gerisin geriye dönüp hızla koştu. Ağzı açık bakakaldı köpeğin arkasından, çoktan gözden kaybolmuştu bile.

Çınar kan ter içinde pusulayı açtı. Kör karanlıkta okuyabilmek için elini cebine attı ve bir kibrit buldu. Kibriti yakıp okudu. Pusulada, “Çınar, seni tam karşında kitapçı dükkânında bekliyorum. Geldiğinde kapıyı dokuz kere çal. Bay Kaşkol.” Bu saçmalık da nedir derken karşı kaldırıma baktı her yer karanlıktı, kitapçı dükkânını seçemiyordu. Sonra birden Bay Kaşkol imzasına takıldı. “Ben nereden hatırlıyorum bu adı? Bu köpek beni nasıl buldu. Adımı nasıl biliyorlar?” diye düşündü. Tüm bedeni tepeden tırnağa ürperdi. Ne olacaksa olsun tavrıyla kalbine doğan bir  “Belki kâbusum bu kitapçıda biter” düşüncesiyle karşıya geçti. Burada nerede dükkan var ki hiçbir şey görünmüyor diye bakınırken bir tabelanın ışığı yandı. Tabelada şu yazıyordu. “Kartal Kitabevi.” Kapısına elini uzattığında kocaman Çift Başlı Siyah Kartal amblemini görür görmez aklına şöyle düşünceler üşüştü. “Bu amblemi bir yerlerden hatırlıyorum. Kapıyı çalmadan önce çok zamanım var ve mutlaka bulmalıyım.” Bunun üzerine bellek deposundaki tüm kayıtlara ulaşmak isteğiyle zihni adeta bir tarayıcı gibi çalıştı. Sonunda buldu ve derin bir oh çekti. “Anadolu Selçuklu Devleti’nin Bayrağıydı, bu koca amblem.” Şimdi kapıyı çalması için hiçbir engel kalmamıştı. Pusulada yazdığı gibi kapıyı tokmağıyla tek tek ve yavaş yavaş tam dokuz kez çaldı. Kapıya kulağına yasladı, içeriden hiçbir ses gelmediği gibi en ufak bir tıkırtı bile duymadı. Çok geçmeden kapı yarım açıldı ve amblemin cevabını bilmenin verdiği cesaretle hiç tereddüt etmeden içeri girdi. İçeri girdiğinde kandillerle aydınlatılmış kitap rafları gördü. Kitaplara bakarak yürürken dükkanın tam ortasında üç mum dikilmiş bir şamdan gördü. Masada başında beyaz kukuletası olan keşiş kostümü giymiş bir insan oturuyordu. Çift Başlı Kartal amblemini gördüğü andan itibaren tüm korkularını dışarıda bırakan Çınar keşişin karşısındaki sandalyeye oturdu.

“Bay Kaşkol?”

“Hoş geldin Yolcu.”

“Bu ses, yüzünüzü göremiyorum. Ama durun şimdi çıkaracağım.”

“Hatırlarsın, biraz zihnini zorla.”

“Siz, manastırda on iki şövalyeyle yemeğe beni çağıran sizdiniz. Aman Allah’ım.”

“Bravo, genç dostum.”

“Bu bir kâbus mu?”

“Hayır, şimdi sakin ol biraz.”

“Nasıl olur, dün gece Ortaköy’de evimde yattım, bu sabah Kordonda’yım.”

“Bizim cemiyette her şey mümkün.”

“Siz kimsiniz?”

“Şu saçma sorularından vazgeç ve sükût et artık.”

“Peki efendim.”

“Bana efendim demeyi, bırak sadece Bay Kaşkol.”

“Anladım Bay Kaşkol.”

“Buraya niye seni çağırdım biliyor musun?”

“Bilmiyorum.”

“Kafanda aylardır biriktirdiğin bir sorunun cevabını vermeye.”

Çınar başını sallayarak karşılık verdi.

“Bak geçmişini çok fazla kurcalıyorsun, bizim otele seni kabul etmeden önce kaybolmuştun. Çok fazla arayış içindeydin”

“Otel mi? Siz ne diyorsunuz Bay Kaşkol?”

“Sükût Yolcu, sükût.”

“Peki.”

“Şimdi iyi dinle. Aradığın hakikatti ve kendini gereğinden fazla zorluyordun. Anda kalmayıp istediğin mertebeye acele ederek yükselmek istemen sonucunda Dünya Hayatının Ustası bir firavundan hakikat dersi almaya karar verdin. Bu ilk hocan, sana biraz tasavvuftan bahsetti. Verdiği eksik hakikat bilgisi gözlerini kamaştırınca sana daha sonra yüklediği derslerin farkına varmadın. O gerçekte bir firavundu ve seni sokaktaki hayatı öğreterek hiç bilmediğin hayat mektebinde sınıfları hızla geçmeni sağladı. Ben networkümle senin arkanı yine kolluyordum, çünkü hakikat okulumuz için istediğimiz nitelikte bir elemandın. Bu hocan sana iyi bir hayat çırağı olmayı öğretse de sen hayatın biraz bitirimliğini öğrenmiştin. Sonra konseydeki arkadaşlarla toplandık ve bu şahıs sana daha fazla musallat olmadan devre dışı bıraktık. 

Çınar ağzını açmaya niyetlenirken, Bay Kaşkol gürlemeye benzer “Sus” sesini duyunca boyun eğdi.

“Sonra bu Firavunun sende açtığı tahribatı onarmak için yine büyük bir arayışa girdin, doğru bir insan buldun kendine bir Usta buldun. O da sende yeşeren Firavun’a ayna tuttu ve görmeni sağladı. Bu Hoca’nın Musa yönünü keşfettin ve örnek almaya başladın.”

Ağzı bir karşı açık dinleyen Çınar duydukları karşısında renkten renge giriyor ve tam bir konsantrasyon içinde dinliyordu.  

“Musa kılıklı Hocan da bir şey eksikti o tarihlerde bilmiyordun. Networküme talimat verdim ve senin bu şahısla bağlarını kopardım o eksikliğin ne olduğunu öğrenesin diye. Sonra büyük bir öğrenme sürecini girdin tam planladığımız gibi. Ara sıra sapmalar yaptığında seni bizim elemanlar küçük dokunuşlarla tekrar hakikat yolunu soktu ve bu sayede yolcu olmayı başardın. Artık hiçbir hocaya ihtiyacın kalmamıştı. Fakat hayat yolunda sıkıştığın, tökezlediğin zamanlarda hep Musa kılıklı Hoca’na başvuruyordun. Ben buna müsaade ederek izledim. Yaşayarak ve hatta gerekirse kaybederek öğrenmeni istedim. O Hoca’dan bir şeyler öğreniyor sonra uzun süre teması kesiyor ve yola devam ediyordun. Ancak ilk yaralandığında ilk onun kapısına gidiyordun. Sonra baktık bu böyle olmayacak, sana onun Musa olmayan taraflarını da göstermeye başladık. En nihayet onun sıradan bir ayna olduğunu ve sana seni gösterdiğini idrak ettin. O düzgün bir insan olmasına rağmen hakikat bilgisi eksik olduğu için hata yapıyordu. Fakat biliyorsun ki artık âlemde kusursuz insan yok.”

“Haklısınız.”

“Bunu anladığına sevindim. Şimdi bana söz ver.”

Çınar’ın gözleri parladı, Bay Kaşkol’un ne istediğini hissederek. “Söz veriyorum.”

“Eee.”

“Söz veriyorum ki hakikat yolunda bir elimde sevginin ışığını, diğer elimde bilginin kılıcını taşıyacağım.”

“Bunlarla ne yapacaksın Yolcu?”

“Hakk’tan aldığımı Halk’a adaletle dağıtacağım”

“Zorluklarla karşılaştığında bir daha bu iki eski hocanın kapısını çalacak mısın?”

“Hayır.”

“Fırtınalı havada gemin batıyor, ne yapacaksın?”

“Teslim olarak tüm kalbimle yok olacağım.”

Bay Kaşkol o anda gürledi. “Öyleyse Yok Ol.”

Çınar, bir girdabın içinde buldu kendini döne döne sürükleniyordu, ortada ne kitapçı ne de Bay Kaşkol vardı. Terliyordu ve haykırdı.” Hakikat, hakikat, hakikat.”

Adanın sesini duydu, beyninin içinde “Uyan, sevgilim. Uyan.”

Uyandığında Ada’ya sarılmış bir halde yatağında buldu kendini sabah olmuştu.

SON


1527 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Küçük Tuhaflıklar - 13/07/2020
Küçük Tuhaflıklar
Medresede Hediye - 18/11/2016
Medresede Hediye
Karar Tebliği - 06/10/2016
Dışarıdan içeri süzülen aydınlık gözlerini kamaştırsa da beni kendine çekti ve arkama bakmadan hızla yürüdüm.
İstiklâl'de Bir Serencam - 11/06/2016
İstiklâl'de Bir Serencam
Zihnimi Kemiren Soru - 24/05/2016
Üzerimdeki kırmızı yeleğe her baktığımda, içimde tarifi mümkün olmayan bir aşk duygusu hissettim.
Görev Tebliği - 13/05/2016
Görev Tebliği
Küllerinden Doğan Çırak - 27/04/2016
Küllerinden Doğan Çırak
Fikir Konağı
Abdullah Küçük
Ev Hapsi Günlerinden

Ali Haydar Koyun
Rakamlarda büyük, güç de zayıf olan topluluk

Derya Kadıoğlu
Yalvaç'ın İnsanları

Fırat Han Koçak
Dünyayı Sömüren Küresel Çeteler - 4

Hanife Mert
Eylül ve Hüzün

Zehra Gaylan Yüksekkaya
"Sahi, Neydi Bayram?"

Abdullatif Acar
Umut Adına Martı Olmak

Afşin Selim
Kitapla Diriliş

Ahmet Aytaç
Yazmak kolaydır, Okutturmak büyük marifet ister...

Altun Özmeşe
Kalpteki Kor Parçası

Aslı Ersoy
Zıtlıkların Öğretisi*

Aynur Hazar
Nice Ömürler Eskir Yaşamanın Teninde

Ayşen Kurban
Eksiğim

Aytekin Duran
Görmek ve Duymak Nasıl Bir Duygudur...

Beyhan Uygur
Şekerci Dede ve Tonton Eşi

Burak Kılıçaslan
Burak Kılıçaslan: Emin Demir ile "Ferman" Üzerine Bir Söyleşi

Çağrı Cebeci
Çağrı Cebeci: Yaşlılık

Dilruba Başak
Her Şey Sevince Güzel

Diyanet İşleri Başkanlığı
Öfkeye Hakim Olmak

Engin Dinç
Dil Belası

Ergül Yılmaz
Bir Demet Şiir

Gamze Karadağ
Kayahan Demir: Gaipten Sesler

Gamze Parlak
İnsanlık Nereye Gidiyor

Gözde Karadağ
Gözde Karadağ: Hakan Yusuf Yılmaz - Alpagut Budun 1 Beklenmedik Keşif

Gülhan Teke Genç
Evrildik (mi?)

Hatice Yatkın Yetişen
Adımı Unutma (İmza: Kadın) / Kitap Yorumu

Havva Yaşar
Tefekkür Üzerine Hasbihal

Hayrettin Gönül
Zaferimiz Daha Bir Yaşında!

İbrahim Ethem Gören
Bir Burak bekleniyor!

İlhan Özgür
Türk Eri

Kaşif Meriçli
Kaşif Meriçli: Little Fugitive

Mahmut Ferhat Alptekin
Demokratik Sol

Mecbure İnal Vela
Çizdim, oynamıyorum!

Mehmet Aydın
Ömer Faruk Kaya: Sus ve Bana Aşkı Anlat

Merve Güney
Güneşin Kızı Biterken

Meryem Seyda Parlak
Psikoloji’ye (Ruh Bilimine) Olan İhtiyaç

Muharrem Dere
Doğu, Batı. Dost, Düşman! Kime Göre?

Murat Ginlik
Kısacık ve Çok Uzun Bir Hikâye

Murat Şaşzade
Küçük Tuhaflıklar

Mustafa Gündoğdu
Ölüm Var...

Nagihan Örsel
Sadece SEN!

Nazan Arısoy
Yağmur'un Aşka Teslim Oluşu

Necati Dilek
Uğruna Şiirler Yazılan Kadın

Necdet Bayraktaroğlu
Büyük Türk Devlet Adamı Timurhan'ın Hayatı, Vasiyeti ve Yasası olan Tüzükat-ı Timur

Nermin Güday Kaçar
Asker Yolu Beklerim

Nurcan Dağ
Yalancı Pollyanna Kitap İncelemesi

Nurhan Işkın
Dedemin Saati

Nurittin Günay
Babamın Jübilesi

Özlem Akşit
Selamlaşma Geleneğinin Toplum ve Gençliğimiz İçin Anlam ve Önemi

Pakize Şeyma Kandemir
Salgının Yeni Yazarları 1

Selahattin Doğan
İyilikde İnatlaşmak

Şükran Pınarcan
Duran Çetin Cüneyt kitabı yorumu

Turan Yalçın
Çay Felsefesi

Yasemin Ilgın
Yasemin Ilgın: Hayallerim

Zeynep Didem Gezgin
Merhamet