Özlem Akşit
Bilge
Selamlaşma Geleneğinin Toplum ve Gençliğimiz İçin Anlam ve Önemi
17/07/2020 “Yola çıkınca her sabah Bulutlara selam ver Taşlara, kuşlara Atlara, otlara İnsanlara selam ver Sonra çıkarıp cebinden aynanı Bir selam da kendine ver Hatırın kalmasın el günün yanında Bu dünyada sen de varsın! Üleştir dostluğunu varlığa Bir kısmı da seni sarsın” Üstün Dökmen Toplumlar varoluş yolculuklarının binlerce yıllık sürecinde tarihsel yaşantılar ve tecrübeler içerisinden süzülmüş bazı karakteristik ögeler taşırlar. Kültür, milletlerin tarih boyunca elde ettiği maddi ve manevi değerlerin tümüdür. Kültürel değerler, nesilden nesile aktarılmakla birlikte her canlı varlık gibi hareketli, değişkendir ve diğer kültürlerle çağlar içinde ortaya çıkan birtakım cereyanlarla değişen dış dünyanın yeni cehresiyle etkileşim içindedir. Bununla birlikte toplumlar kültürel olarak genetik öğeler taşıyan bir yapıya sahiptir. Genel olarak İngilizler kuralcı ve soğuk, İtalyanlar kavgacı ve ateşli, Amerikalılar kişisel özgürlüklerine düşkün ve benmerkezci, Meksikalılar uykucu, Türkler konuksever, yardımsever ve merhametli olarak mizansenleştirilirler. Bunun böyle bilinmesinde toplumun kültür mirasından gelen bir toplumsal eğilim ve dünya görüşü yatmaktadır. Türk Kültürünün temelinde insan, Allah ve ahiret inancı vardır. Sosyal yaşantıda bu miras bazen eğlence, alışveriş, bazen selamlaşma, komşuluk ve toplumsal iletişimde sürekli canlılık arz eder. Ulusların kültürel iletişimleri birbirinden farklı olmakla beraber bazen yanlış anlaşılmaya yol açacak kadar zıt da olabilir. Örneğin, Afrikalı bir kabile olan mesailerde birinin yüzüne veya üstüne tükürmek bir sevgi belirtisi olarak kabul edilirken, başka kültürlerde hakaret kabul edilir. Veya Eskimolarda ilk karşılaşmada muhatabının kafasına ya da omzuna vurmak bir selamlaşma ve iyi niyet gösterisi olarak görülürken, bizde bir saldırı bicimi olarak algılanabilir. Fakat tüm iletişimsel farklılıklarına rağmen selamlaşma dünyada var olan ortak bir kavramdır. Burada önemli olan husus, bu kavramın içini dolduran dünya görüşünüzün zenginliği ve selamlaşma içeriğini destekleyen toplumsal kültür dokunuzun güçlülüğüdür. Selamlaşma geleneği temel mantık olarak İNSANI YUCELTMEK VE ONA DEĞER VERMEK üzerine kuruludur. Davranış olarak selam, verenin karşısındaki insana karşı olan İYİNİYETLERİNİ anlatır, bana güvenebilirsin, sıcaklık, barış ve esenlik umabilirsin mesajı vermektir. Selamlaşma iletişimin, ilişki kurmanın ve duygu alışverişinin ilk başlangıç adımı sayılabilir. İslam inancında “Selamunaleykum” ifadesiyle biçim alan selamlaşma “Allah’ın emniyet ve güvenliği sizinle olsun” manasındadır ve karşıdaki insan için hayır temennisini yüreğinde bulundurma ibadetidir. Evet, selamlaşma bir nevi ibadettir ve toplum içinde yayılması gerektiği Hz. Peygamber’in “Aranızda selamı yayınız ve verilen selamı alınız ” hadisiyle önemle vurgulanmıştır. Yoga gibi insan ruhunun kötülük ve stresten arındırılmasına dayalı Uzak Doğu kültürlerine ait sporlarda ilk adım selamlaşmadır. Modern dünyanın en kolay rafa kaldırdığı bu güzel insani davranış biçimi bugün metropol dediğimiz büyük şehirlerde bir gelişme ve kültür sorununa dönüşmüştür. Bireysel yaşam ve içsel yalnızlıkla dolu bu büyük kitle içerisinde selamlaşma yaklaşımının azlığı kişileri daha çok yalnızlığa, bencilliğe, hoşgörü yerine kuralcılığa, tavizsizliğe ve tahammülsüzlüğe itmektedir. Doğan Cüceloğlu’nun bir konferansında bahsettiği bir New York şehri manzarasındaki gibi başınıza bir kaza vs. gelip bir cadde üzerine boylu boyunca uzanıverdiğinizde, tek dostunuzun cebinizdeki cüzdanınız olduğu ve sizi yerden kaldırıp yardım edecek bir dost elle karşılaşamayacağınız korkusunu ve güvensizliğini aşılar dev kentler, selam verecek dost bir yüz ararsınız, soğuk ve kuralcı bakan ifadeler karşılar tebessümünüzü... En ufak bir trafik hatanızda dev korna sesleri patlar kulaklarınızda, eller hemen havaya dikilmiş vaziyette ağızlar küfre hazır, selamın güzelliğinden ve gönül yumuşaklığından yoksunlaşmıştır insanlarımız... Oysaki kültürümüz selamlaşmanın içeriğini dolduran temelinde hoşgörü, iyi niyet, insana duyulan “Yaratılanı Yaratandan ötürü sevme duygusu”, Allah ve ahiret inancına dayalı zengin bir maya ile beslenmektedir. Bu maya Türk toplumunun sosyal yaşantısında turlu etkinliklerde ve ifadelerle diğer toplumlara farklı düşecek bir çeşitlilik arz etmektedir. Yıllarca önce bir İngilizce Eğitim Seminerinde, Türk çocuklarına iki kültürlü eğitim verme ve yabancı kültürü mukayeseli bir biçimde aktarma konulu bir sunuda, bir Türk ile evlenip yıllarca ülkemizde yaşayarak gözlem yapmış olan Teresa Doğu elli hanımefendi şu çarpıcı sözleri söylemişti; “Bizde sizin kültürünüzdeki gibi inşallah, maşallahlı cümleler yok (espriyle karışık) Allahlı bir şey yok, yok, yok! Siz, komşunuzun oğlu askere giderken bir çift çamaşır alır, “İnşallah hayırlı tezkerelere kavuşsun” dersiniz, doğan çocuğa altın takar “maşallah” dersiniz, kolay gelsin, bereket versin, hayırlı işler diye selam gönderene “Eyvallah” demek gibi temenniler İngiliz kültüründe olmayan ifadelerdir, dolayısıyla kendi kültürünüzden birebir çeviri yapmayı düşünerek bir Batılıyla anlaşamazsınız. Uluslararası bir dil olan İngilizceyi o ülkelerde kullanırken Batı’nın kültürüne entegre olmalısınız ve çocuklarınıza o kültürün kalıplarıyla düşünmeyi öğretmelisiniz!” Bir yandan bunları dinleyerek, için için ne zengin bir kültür mirasının çocukları olduğumuzu düşünüp sevinirken, diğer yandan dili kullanmak için başka bir kültüre entegre olmanın zorunluluk gerektirip gerektirmediğini, bir Türk eğitimci olarak tartmıştım. Gerçek olan bir şey vardı ki, birçok yurt dışına gitmiş işçilerimiz söz söyleme kültürlerini ve yaşamsal geleneklerini de beraberlerinde götürmüş, ancak iletişim çatışmaları yaşadıktan sonra başkalaşmışlardı. Prof. Ayhan Selçuk un “Kültürlerarası İletişim Acısından Gündelik İletişim Davranışları” adlı makalesinde vermiş olduğu bir örnek, bu durumu daha iyi açıklamaktadır; Makalede “Kolay gelsin” şeklindeki selamlaşmaya yıllardır dili alışmış bir Türk işçisinin şu aktarımını yapmakta; “Bizim fabrikada Alamanlar da var, bazen laf atıyom, golay gelsin, layt kommen (leicht kommen) fi lan deyom, adam bön bön yüzüme bakıyor. Layt kommen, layt kommen deyom anlamayor, adam “Wer leicht kommen” (kim kolay gelmek?) deyo. Ben de söylemeyon gari… Anadolu toprağının kültür bereketi altında büyümüş insanlar arasında, ağır bir yükle çalışan birisine yaptığı işin kolaylıkla başarıyla sonuçlanması temennisini, içten bir üslupla anlatan iyi niyet dolu bir ‘kolay gelsin’ ifadesi, Batı toplumlarında bildirişim hatasına, iletişim kazalarına ve yanlış anlaşılmalara yol açabilmektedir. Bunun gibi, bir esnafa söylenen “ hayırlı işler, pazar ola”, bir balıkçıya söylenen “rastgele, bereketli olsun”, ikramda bulunan birine söylenen “ziyade olsun, kesenize bereket” gibi hayırlar dileyen, sosyal bağlara bir ilmek daha atarak sağlamlaştıran bu sözlerin, diğer kültürlerde bulunmayacak kadar bizlerde kuvvetle varoluşu yeni nesiller için önemli ve yaşatılması gerekli olan bir kültür değeridir. Geçmişten günümüze gelen bu bağın zayıflaması çocuklarımız ve gençlerimizle aramızdaki kuşak çatışmasını artıracaktır. Selamlaşmanın olmadığı ortamlarda kaynaşma, güven ve sıcaklık yoktur, yardımlaşma, konuşma ve dil yoktur. Toplumsal uzaklaşma, kopuş, bölünüş, ayrışma ve nihai olarak da çözülme ve yok oluş vardır. Kentleşmenin soğuk yüzü olan yabancılaşmayı ve sevgisizliği küçücük çocuklarımızın bünyesinden uzak tutmak için selamlaşma geleneği öncelikle büyükler tarafından yaşatılmalı, içerdiği tüm zenginlikleriyle bu kültür değerinin önemi okullarda çocuklarımıza anlatılmalı ve tanıdık tanımadık herkesi “biz” bilme, “bizden” bilme, “tanış olma, gönüldeş olabilme” becerisi kazandırılmalıdır. Yüzlerce yılın içinden Yunus Emre’nin genç nesillerimize şu seslenişi işitilebilmelidir, işittirilebilmelidir; Gelin tanış olalım İşi kolay kılalım Sevelim, sevilelim Dünya kimseye kalmaz! 25 Şubat 2012, 21.36 |
Yorumlar |
Selamlaşma 25/09/2020 10:14 Selamlaşma ve selamlaşmanın hayatımızdaki yeri ve önemini güzel bir dil ve mükemmel bir şekilde anlatmışsınız. Keyif alarak okudum. Kendi yaşamımda selamlasmaya ne kadar önem verdigimi sorguladım. Kaleminize, yüreğinize sağlık. Yeni yazılarınızı da okumak isterim. Selamlar. Nurittin Günay |
Yazarın diğer yazıları |