Gülhan Teke Genç
glhn_tk@hotmail.com
Evrildik (mi?)
16/12/2020 Antropologlara göre ilk insanlar, günümüzden yaklaşık 2,8 milyon yıl önce var olmaya başladı. Homo ismi, bizlerin yani modern insanın ve benzerinin geneline verilen isimdir. İlk insanların Kuzey Afrika civarında var oldukları sanılmaktadır. İlk atalarımızın kafatasları geniş, kol ve bacakları dik durmaya elverişliydi. Sonrasında 2,8 milyon içinde gelişme düzeylerine bağlı olarak sırasıyla; Homo Gautengensis, Homo Habilis, Homo Erectus, Homo Neanderthalensis, Homo Floresiensis, Homo Sapiens, Homo Spaiens İdaltu ve günümüz insanı Homo Sapiens Sapiens olarak evrildik. Günümüz dilinde söylemek gerekirse alt versiyondan üst versiyona inovasyonu gerçekleşti. Bu sayede; ormanda ağaçlardan kulübeler yapan, avladığı hayvanın kürküyle örtünen, elindeki mızrakla kendini korumaya çalışan, tarlaya tohum ekip çiftçilik yapan, ateşi bulup ekmeğini pişirerek yemeyi öğrenen, tekerleği bulup hayatını kolaylaştıran insandan, şimdi üst üste katlar dikip, bir kasabayı bir gökdelene sığdıran, havada, karada, denizde hatta uzayda bile yol alan araçlar yapan dijital insana dönüşmüştür. Yeryüzünün akıllı varlığı insanoğlu, yıllar içinde elde ettiği gelişmeleri son yıllarda daha hızlı kat etmeye başladı. Bugün geldiğimiz noktada özellikle teknoloji akşamdan sabaha ışık hızında gelişiyor. Hayatımızdaki birçok şey akıllı teknolojilerle yer değiştirdi. Akıllı evler, akıllı arabalar, akıllı saatler, akıllı telefonlar, hızlı trenler, bir şehirden başka bir şehirdeki hastayı robotlarla ameliyat eden doktorlar, topraksız tarım yapan çiftçiler, 3D yazıcılarla üretilen ve takılan organlar ve daha niceleri. Peki, bunca teknoloji insanoğluna ne sağladı? Daha mutlu insanlar olmayı başardılar mı mesela? Tabii ki hayır! Binlerce yıldır her şeyle savaştı insan. Önceleri tabiata, doğaya karşıydı savaşı. Zamanla en büyük hasmı kendi türü oldu. Sürekli ‘daha’ dedi ve ‘daha’ için savaştı. Daha çok ekmek, daha çok aş, daha çok para, daha çok kariyer, daha çok güç... ‘Daha, daha’ olunca daha mutlu olacağına inanan insan elde edemedikçe hırçınlaştı, agresifleşti ve daha çok savaşlar çıkardı. Yeni gezegenlere doğru hedef büyüten, oralarda yeni koloniler, yeni yaşamlar kurmayı planlarken ve hatta gerçekleştirmeye bunca yaklaşmışken; insanlar arasındaki sınırları kaldıramadı, açlığı, işsizliği ve ölümleri bitiremedi. Bütün bu imkâna rağmen çölleri vahalara, ormanlara dönüştüremedi… Gelinen noktada yaşanan gelişmeler maalesef dünyayı daha iyi bir yer de yapmadı. Daha doğrusu geliştirilen her şey doğaya, yeraltına, gökyüzüne, tüm yerküreye zarar verdi. Dünyamız ölüyor! Onu biz insanlar bilinçsizce, elbirliğiyle öldürüyoruz. Kurulan HES’ler dereleri, nehirleri kuruttu. Altın aramaları yer altı sularını kirletti. Termik santraller havayı zehirledi. Nükleer santraller patladığında etrafındaki tüm yaşamı yok etti. Daha görkemli evler yapmak için ormanlar katledildi. Sürekli doğaya salınan gazlar sera gazı etkisi yaptı ve ozon tabakası delindi, dünya zararlı ışınlara maruz kaldı. Ozon tabakası delinince dünyanın sıcaklığı arttı, kutuplardaki milyonlarca yıldır buz kütlesi olarak var olan buzullar erimeye başladı. Dünyanın dengesi bozuldu, mevsimler hangi mevsim olduklarını unuttu. Ve birçok canlı türünün yok olmasına, aç gözlülüğümüz sebep oldu. Dünyaya bu kadar zarar verirken birbirimize karşı daha mı iyi davrandık sanki? Maalesef bu konuda da sınıfta kaldık. Yıl 2020 olmasına rağmen dünya üzerinde hala yüzlerce noktada savaşlar var. İktidar olma hırsı ülkelerin en büyük kendi iç sorunu olmaya devam ediyor. Suriye iç savaşı yılan hikâyesine dönen bir iç savaştır. Ortadoğu halklarının gözünün yaşı dinmiyor. Bu bölgelerde, birkaç kişinin hırsının bedelini ödüyor milyonlarca insan. Bunca teknolojiye rağmen açlık olsun hastalıklar olsun bitirilmiş değil. En önemlisi de teknoloji insanoğlunu kendi türüne karşı daha iyi yapmadı. Belki de ilk insanın ne aklında ne becerisinde olmayan sadizm, günümüzde birçok insanın mağdur/maktul olmasına sebep olmaktadır. Kadın, çocuk, hayvan demeden tecavüzler ya benimsin ya toprağın nakaratı eşliğinde kadın cinayetleri, kaçırılan çocuklar, çocuk gelinler, organları çalınan insanlar… BM raporuna göre dünya üzerinde cinayete kurban gidenlerin sayısı savaşta ölenlerin beş katıymış. Yani insanoğlu görüntü olarak, zihin olarak, teknoloji olarak evrilmiş görünüyor. Ama içindeki ilkel benliği doyumsuz olduğu için, şiddet konusunda, bencillik konusunda, iktidarı elinde tutmak konusunda maalesef 2,8 milyon yıl önceki insanla aynı düzeyde devam ediyor. 2020 yılının başında adına Covid 19 denilen virüs bütün dünyanın kâbusu olmayı açık ara başardı. Yüzyıllardır birçok belalı salgını atlatan insanoğlu bunca teknolojiye rağmen henüz hastalığın çaresini tam olarak bulamadı. Bütün dünyada son hızla yayılan pandemide borsa ekranı takip eder gibi gün gün hasta, ağır hasta ve ölümleri takip eder olduk. Sevdiklerimize; sarılamaz, öpemez, ziyaret edemez olduk. Sevdiklerimizin ölümünün acısı bir yana, son yolculuğuna dualarla ebedi mekanına uğurlayamaz olduk. Evlere kapandık, mecbur kalmadıkça dışarı çıkamaz olduk. Toplasan bütün dünyadaki Covid 19 virüsünün ağırlığı 1 gram civarındaymış. Ama biz Homo Sapiens Sapiensleri pencereden, kapıdan bakamaz hale getirmeyi başardı. Peki dünyaya bu süreçte ne oldu dersiniz? Eve hapsolan insan daha az tüketti, daha az trafiğe çıktı, daha az harcadı. Sokaklardan, caddelerden çekildi. Evden kafesine hapsolunca insan, dünya üzerindeki küresel karbon seviyesi düştü. Birkaç ayda ozon tabakası kendini onarmayı başardı. Üretim ve tüketim seviyesi düştüğü için çıkan çöp miktarında da azalma oldu. ‘Ya işsiz kalırsam’ korkusuyla ihtiyacından fazlasını almamayı, kullanmamayı öğrendi. 1 milyar ton petrol depolarda kaldı. 45 bölgedeki savaş durdu ya da durma noktasına geldi. Dünya milletlerinin tek gündemi sağlık oldu. Peki uslanır mıyız? Hayır! Aklımız başımıza gelir mi? Hayır! Hele bu günler geçsin, bu hastalığın tam ilacı bulunsun; en kısa sürede kaldığımız yerden kendimiz de dâhil olmak üzere tüm evrene zarar vermeye devam edeceğiz. Ve bütün bunları gördükçe sözleri İhsan Raif Hanım’a ait olan nihavent şarkının sözleri düşüyor aklıma; Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime… Gülhan Genç / 2020-12 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Beyin Denen Gizem - 16/11/2020 |
Doğa kusursuz bir denge içinde ve her şey sebep sonuç ilişkisi içinde muhteşem yürüyor. |