İyi yazmanın formülü “daha çok yazmaktır”Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Ayça Mutlucan: 25 Mart’ta İçel’de doğdum, babamın mesleği gereği Mardin, İstanbul ve en son Antalya’ya taşındık ve hâlâ burada yaşıyorum. Turizm ve Sosyoloji bölümlerinden mezunum ama hayatımı roman yazmaya adadım. Yazmaya başlama hikâyenizi öğrenebilir miyiz? Ayça Mutlucan: İlk hikâyelerime 4. sınıftan sonra yazmaya başladım, kısa korku hikâyeleriydi ama daha sonra uzunca süre yazma tutkumu unuttum ya da sistem unutturmayı başardı mı diyeyim, hangisi doğru olur, emin değilim ama lisede ufak ufak tekrar yazmaya başladım ama ağırlık hayran hikâyeleri içeren kısa hikâyelerdi. Daha sonra kendimi yeterince geliştirdiğime inandığımda 2014’de ilk romanımı yazıp bitirdim ve o zamandan beri sürekli roman yazıyorum. Kaç kitap yayınladınız konusu nedir? Ayça Mutlucan: Şu ana kadar üç kitabım yayımlandı. İlki fantastik tarih, kurgusal bir Osmanlı döneminde geçiyor. İsmi Sultanların Günlüğü. İkincisi de İskoç Kral ve Ben isimli gizem, romantizm, fantastik ve tarih karışımı, nispeten kısa roman sayılabilecek, bir başka kitap. Sihirli bir kolye ile İskit atalarının peşinden modern İskoçya’ya giden bir genç kızın başından geçenleri konu alıyor. Son kitabımın ismi de üçlü bir serinin ilki olan Hayalet Lise. Türk ve Dünya mitlerinin harmanlanmasıyla ortaya çıkan fantastik bir evrende yaşanan bir başka hikâye. Allah nasip ederse aynı yayınevinden tarihi/mit ve fantastik olan bir diğer üçlememin ilki olan Gökbörü ve Oğuz Kağan çıkacak. O da efsanelere konu olan Gökbörü karakterinin bir kız cisminde Oğuz Kağan’a yol göstermesini anlatıyor ama ben destanı yeniden yorumlayarak başka bir destan yazdım. Okuyucularımın memnun kalacağını umut ediyorum. Yazmak mı yayınlamak mı zor? Ayça Mutlucan: Bir işe yeteneğiniz ve sevginiz varsa, o işi yapmak, nispeten, daha kolaydır. Diğer yandan yazdığınız romana değer kıymet verip, kitabı yayımlayacak bir yayınevi bulmak gerçekten çok zor. Bu konuda yeni yazarlar ve yazar adayları gerçek anlamda büyük sıkıntılar çekiyor ve hatta dolandırılıyorlar. Paranızı alıp basan ama hiçbir tanıtım yapmayıp öylece boynu bükük duran romanlarınıza mı acırsınız yoksa ilk baskınızı satsa bile telifinizi size ödemeyen yayınevi sahipleriyle mi uğraşacaksınız... Devletin, bu yayınevi meselesini haddinden fazla denetimsiz bıraktığını ve isteyenin istediği gibi at koşturduğunu görüyorum. Elbette bir yerlerde tanıdığı olmayan yazar adayları da çıkış yapabilecek bir yayınevi bulamayıp heba oluyor.
Yazarken hangi kaynaklardan beslenirsiniz? Ayça Mutlucan: Tarihi çok sevdiğim için bol bol tarihi araştırma okuyorum ve elbette fantastik sevdiğim için de fantastik romanlara daha bir değer veriyorum. Bu yüzden tarihi ve fantastik yazıyorum. Bazen rüyalarım bile ilham vermede çok etkilidir. Çok okuyor musunuz? Çok genç okumadan yazıyor piyasa kalitesiz kitaplarla dolu fikrine katılıyor musunuz? Ayça Mutlucan: Eğer bir yazarsanız yahut olmak istiyorsanız, çok okumak zorundasınız. Bu hem diğer yazarlardan ne yapmayı ve ne yapmamayı öğrenmeniz için bir eğitimdir hem de sizlere yeni fikirler veren ilham kaynağıdır. Bugün çok ünlü epik fantastik romanların bir çoğu birbirinden fikirler ve ilhamlar alarak yazılmıştır ve en temel ilham kaynağı da LOTR serisi olmuştur. Eğer siz fantastik yazar olmak istiyorsanız, o zaman LOTR gibi temel bir seriyi okumazsanız bu, büyük bir eksiklik hatta ayıptır çünkü LOTR, fantastiğin babasıdır.
Kitap okumadan herkes roman mı yazıyor? Bilmiyorum. Sonuçta her birini tanımıyorum ama wattpad gibi platformları kast ediyorsanız, gençlerin yazdığı kadar okuduğunu da düşünüyorum. Bence “çok okuyan, çok iyi roman yazar” düşüncesi doğru değildir, elbette ki bu en temel özelliklerden biri olmalı bir yazarın ama tek başına yetmiyor.
Çok okumak kadar “ne okuduğun” çok önemlidir. Eğer gençler, hiçbir vizyon içermeyen, kötü örnek dolu davranışlara teşvik eden ve hikâye matematiği açısından fakir şeyler okuyorlarsa yazdıkları da bunlardan ibaret olacaktır ki bahsettiğim platformda yazanların önemli bir kısmı maalesef bu şekilde. Sonuçta okuduğunuz kadar ufkunuz açılır. Elbette o gençler arasında gerçekten harika, güzel ve yaratıcılık kokuyor dediğimiz hikâyeler de var, bulup okumak gerekiyor. Benim sevdiğim birkaç hikâye mevcut. Bu bahsettiğim gençler kesinlikle desteklenmeli ama çoğu kalitesiz şeyler çıkartıyor.
Buna sebeplerden birinin de bir ihtimal “heves ile yazma” psikolojisi olabileceğini düşünüyorum. Biliyorsunuz, bizim ülkede aşk acısı çeken herkes şairdir, bir şiir karalar köşeye, haliyle aslında yazma dürtüsü bizim insanımızda mevcut bence ki bu iyi bir şey ama herkes gerçek manada yazma aşkıyla doğmuyor, bunları ayırt edebilmek önemli. Herkes yapıyor ben de yapayım, düşüncesinde olan kişi az değil. Bakıyorlar, birkaç milyon okununca hikâyeleri “para kazanma aşkıyla” kitap yapmaya karar veren yayınevleri var; popülerlik ve ünlü olma hevesine benzer bir hevesle yazıp, bir şey olmak istiyorlar ve birbirlerini kopyalayan temalarda bu işi yapıyorlar. Haliyle kalitesiz bir sürü şey çıkıyor. Bunun internet platformunda, deneme olarak, kalmasında sorun yok bence ama yayınevlerinin, sırf ekonomik durumlarını kurtartıp gençleri sömürmerk için içeriğine bakmaksızın bu hikâyeleri basmaya kalkması bir sorundur. Türk edebiyatı bu konuda çok olumsuz etkileniyor. Yani temelde sorun gençlerde değil, onları yazmaya teşvik etmeli ama gelişmeye de teşvik etmeliyiz ama asıl sorun onları bu kalitesizlik döngüsünün içinde yuvarlanmaya iten yayınevlerinde. Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Ayça Mutlucan: Her zaman söylerim, gerçek bir yazar için yazmak, yemek içmek gibi gerekli ve vazgeçilemez bir ihtiyaçtır. Kendimizi ifade etme biçimimizdir. Bir yazarın kafasında, o istemese bile, sayısız hikâye ve karakter dolanır ve hikâyesini anlatmasını talep eder, biz de bunu bir ihtiyaç olarak yapmak zorundayız. Eğer kafanızda hikâyeler sese gelmiyor ve karakterler sizinle konuşmuyor, muhtemelen sadece bir heves ile yazmaya başlamışsınızdır. İyi yazmanın formülü sizce nedir? Ayça Mutlucan: İyi yazmanın formülü “daha çok yazmaktır” ve yazmayı seçtiğiniz türün en iyi “örneklerini okumak”tır. Yukarıda da söylediğim gibi içeriği zengin ve kaliteli romanlar ufkunuzu açar ve daha çok yazmak da sizin yazma tekniğinizi geliştirir, yazmadan asla ama asla yazma yeteneğiniz gelişmez. Daha iyi yazmak isteyenlere ne önerirsiniz? Ayça Mutlucan: İlk olarak “yazmak isteyenlere” bir önerim var; kısa hikâyelerle başlayın, bol bol kısa hikâye yazın. Daha sonra ise yukarıdaki formülümü uygulamaya devam edin. Yani yazmaya devam edin ve ufuk açıcı şeyler okuyun.
|