Yazma hikâyem hemen hemen okuma hikâyemle yaşıttır. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Ekrem Yılmaz: Edirne Uzunköprülüyüm. Evliyim. Trakya Üniversitesi Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı’ndan Yüksek Lisans öğrencisi olarak akademik hayatıma devam etmekteyim. Yazmaya başlama hikâyenizi öğrenebilir miyiz? Ekrem Yılmaz: Yazma hikâyem hemen hemen okuma hikâyemle yaşıttır. Size çok duygusal gelebilir. Ama hemen hemen okuduğumdan beri yazarım. Bunda öğretmen yönünden şanslı olmamın payı büyüktür. Orta okuldan beri edebiyat öğretmenlerimle arkadaş gibiyimdir. Daha doğrusu onlar lütfedip benim seviyeme inmek keremini göstermişlerdir. Sağ olsunlar yazma konusunda beni hep teşvik etmişlerdir. Kaç kitap yayınladınız konusu nedir? Ekrem Yılmaz: Halihazırda “Pusto” isminde yayımlanmış bir öykü kitabım var. Kitabın girişinde kurmaca bir efsane ve destan bulunmakta. Bunun sebebi ise efsane, destan, masal, öykü gibi türlerin bizde hâlâ yanlış olarak çocuk edebiyatı kapsamında değerlendirilmesidir. Oysa bu türler tüm yaş grupları için oldukça verimlidir. Bir hakikati ya da öğüdü kısa ve vurucu şekilde alıcıya iletirler. Aynı zamanda ağırlıklı olarak milli olan bu türler halk bilimi ve halk edebiyatı alanında oldukça kıymetlidir. Bunun haricinde öykülerin birkaçı balkan coğrafyasının yerel unsurlarını ve yakın tarihini içerir. Fakat genel olarak eserin meramı modern zamanda yaşayan insanın ve toplumun düştüğü açmazlardır.
Yazmak mı yayınlamak mı zor? Ekrem Yılmaz: Aslında ikisi de zor. Tabii ki bu cümleyi şahsım için kullanmıyorum ama en kötüsü iyi bir eserin iyi bir yayın hakkına sahip olamamasıdır. Yayın organları kurmak ülkemizde Avrupa ülkelerine göre çok daha kolay ve denetimsiz. Bu da zaman zaman çiçeği burnunda yazarlarımız için problem olabiliyor. Yazmanın zorluğuna gelince eğer zaten yazmak kolay geliyorsa orada problem vardır. Bir yazar ne kadar tecrübeli olursa olsun bir yazın çilesi, bir telif sancısı çekmek zorundadır. Çünkü dünya da söylenmemiş söz yoktur. Önemli olan biçim ve üsluptur. Fakat yazmak tatlı bir zorluktur. Hangi anne çocuğu doğduktan sonra çektiği acılardan şikâyetçidir? Ya da kaç kadın acısı yüzünden çocuk sahibi olmaktan vazgeçer? Eser de yazarın bir nevi çocuğudur. Onun zihninde mayalanır, gelişir ve kâğıda doğar.
Bu sebeple kimse yazmanın zorluğundan imtina etmemeli. Meşhur deyiştir ki Her mesleğin mutfağı pistir. Son olarak yayımlamak meselesine gelince ümitsizliğe lüzum yok gerçekten iyi bir eser layık olduğu yeri bulacaktır. Mühim olan sabırla bu yolda yürümek. Yazı ve yayım çilesi ile ilgili acizane Jack London’ın “Martin Eden” isimli romanını tavsiye ederim. Yazarken hangi kaynaklardan beslenirsiniz? Ekrem Yılmaz: Kaynak yelpazeme asla ket vurmam. Eğitimimin icabı olarak Eski Türk Edebiyatı tarihinden, İslam ve Türk tarihinden bol bol istifade ederim. Fakat bunları yazmak için okumam kendi açlığım için okurum. Yazacağım zaman masaya oturduğumda onlar sağ olsunlar bana vefa göstererek zihnime hücum ederler. Tabii bunlar tek başına yetmez dünya tarihini ve dinler tarihini de araştırmaktan geri durmam. Çok okuyor musunuz? Çok genç okumadan yazıyor piyasa kalitesiz kitaplarla dolu fikrine katılıyor musunuz? Ekrem Yılmaz: Aynı anda birkaç kitabı saatlerce okurum ama bu çok okumak mıdır? Bilmiyorum. Fakat şundan eminim okumayan birinin kaliteli eserler ortaya çıkarması imkansızdır. Piyasaya kalitesiz kitap dolması meselesine de üzülerek katılıyorum. Cümleleri yan yana getirmek yazmak değildir. Hele kopyala-yapıştır-değiştir usulü ile yazılan kitaplara terim olarak intihal diyoruz ama bu kimseler bunu bile bilemeyecek kadar literatürden uzak oldukları için birilerinin, afedersiniz ama kulaklarına doğru bunun bir hırsızlık olduğunu haykırması gerekiyor.
Kalitesiz ürün konusunda aslında edebiyatın bir talihsizliği var. Tanpınar’ın deyişi ile edebiyat sanatının resim vb. diğer sanatlar gibi kendine has bir aleti yok. Edebiyatın görünen aleti dil olduğu için herkes bu konuda daha cesur olabiliyor. O yüzden ne yazık ki yeni bir ismin eserini almakta çok tereddüt ediyorum. Çünkü Fuzuli’nin deyimi ile bir kaşık bal için kırk çeki odun taşımak olacak iş değil.
Bu sebeple iyi bir edebi ürün için ciddi ve çok yönlü okumalar yapılmalı daha sonra yazma denemelerine geçilmeli. Şunu da belirtmekte fayda var yine Avrupa ülkelerine nazaran ülkemizde yayımlanan kitap sayısı daha az. Bu azın içinde de ne yazık ki kaliteli kitap daha da az. Velhasıl iyi okuyucu ve iyi yazarlara ihtiyacımız var. Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Ekrem Yılmaz: Yazmak benim için öncelikle üzerimde emeği olan kitaplara, hocalarıma ve en önemlisi içinde yaşadığım medeniyete bir vefa. Çünkü kültür sahamız çok çorak bir evreden geçiyor. Ve herkes kabınca bu çöle bir parça su taşımakla mükellef. Tabi su getireceğim diye kirli, kullanılmış, zararlı, vadinin meşrebine uymayan suları da tutup getirmek olmaz. Az evvel yukarıda bahsettiğimiz gibi mesela. Bir damla olsun ama temiz ve saf olsun. Damlaların nasıl engin okyanuslara evrildiği izahtan varestedir. Aşık Paşa “Garibname” adlı eserinde su metaforu üzerinden bizlere çok güzel nasihatler vermektedir. Bu vesile ile hem kendisini rahmetle yad edelim hem de yine bir eser tavsiyesinde bulunmuş olalım. İyi yazmanın formülü sizce nedir? Ekrem Yılmaz: İyi yazmanın bir formülü yoktur. Bulan varsa bana da söylesin Hz. Ali misali kırk yıl kulluk yapmaya hata kırka kırk katmaya hazırım. Yazmak girift bir eylemdir. Ama anahtarı okumaktır. Herkes iyi yazamaz ama iyi yazanların hepsi iyi okurdur. Öncelikle merakımızı öne alarak geniş bir okuma yapmalıyız. Meşrebimizin hangi türe yatkın olduğunu böyle öngörebiliriz. Ardından doldukça yazmaya başlarız. Fakat yazmak zor ve sıkıcı bir eylemdir. Sabır ister. Gramer kuralları çok önemlidir.
Ama her kurallı cümle de yazılmaya layık değildir. Hamur yoğurur gibi kelimeleri cümleleri karmanız gerekir. Tabi yaratılışın ve ilhamın da önemi vardır ama bunlar vehbîdir. Çalışmakla kazanılmaz. Ve tek başına da asla yeterli olmaz. Bir de yazı denemelerinizi size karşı samimi ve insaflı kimselerin değerlendirmesine sunmak çok önemlidir. Aman bu konuda dikkat! Kitap okumayan ve “Sen ne anlarsın bu işlerden?” kabilinden düşünecek insanlardan kesinlikle uzak durun. Zira kendileri iyi bir yetenek katilidir. Bu konu da sizi destekleyen ve seven kimselerden yardım alın. Hele çevrenizde kitap yazmış biri varsa muhakkak bulun ve yakasına yapışın. Daha iyi yazmak isteyenlere ne önerirsiniz? Ekrem Yılmaz: Okumak, okumak ve nihayetsiz okumak. İyi yazmak ancak böyle mümkündür. Kendisine alan kararı vermemiş olanların öncelikle her alanda giriş seviyesinde basit okumalar yapmalarını tavsiye ederim.
İnsanın merakının peşinden gitmesi kendisini başarılı kılar. Farzı misal şiir türünü sevmiyorsanız sırf makbul bir tür diye kendinizi zorlamanın alemi yok. Edebiyat sahası geniş, ilginiz doğrultusunda hem keyifli hem başarılı eserler ortaya koyabilirsiniz. Maymun iştahın faydalı olduğu tek yer sanırım okumaktır. Her alana, her türe deyim yerindeyse saldırmalı. Daha sonra zaman içinde kişinin meşrebi zaten demlenecektir.
Eğer yazacak kişi belli alanda okumaları ile sivrilmişse ve kendini bu alanda az çok hazır hissediyorsa, en önemlisi de artık okumak onun için bir zorunluluk değil bir ihtiyaç ise yazmaya başlayabilir. Öncelikle belirlediği alanda evrensel bir bakış açısı ve sürekliliği olan bir zaman anlayışı olmalıdır. Yani o türün diğer milletlerdeki örneklerini de bilmelidir. Diğer önemli bir konu içinde bulunduğu toplumun geriye dönük edebi birikimine kendi sahası çerçevesinde hâkim olmalıdır. “Efendim Tanzimat’tan önce bizde roman, hikâye, biyografi vb. yoktu.” cümleleri ne yazık ki siyasi emellerle ezber edilmiş zemini olmayan zırvalardır. Ne demek hikâye yoktu?
Hikâyesi olmayan millet mi olur? Gayet hepsi de vardı. Evet, adı başkaydı, üslubu farklıydı belki ama vardı. Yok demek yenilir yutulur şey değil. Bu sebeple edebi geçmişimizi dikkate almak önemlidir. Mesela Avrupa eski eserlerini tekrar tekrar çevirir, yorumlar ve üretir. Biz neden kendi klasiklerimize özgün yorumlar getirerek üretmeyelim?
|