Okuduklarımızın etkisinde kalıp taklitçi olmamalıyız.Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Ayten Kalınsaz: Aslen Samsun Termeliyim. İlk ve orta okulu memleketimde, lise ve yüksek okulu Eskişehir'de okudum. Otuz beş yıl anestezi teknisyeni olarak kamuda görev yaptım. Bu süreçte, Ankara, Silvan, Van, Gönen, Marmaris, Cizre, İskenderun, Karaman ve İzmir'de görev yaptım. Yaşadığım coğrafyalarda öğrendiklerim en büyük zenginliğim oldu. Hayatımın elli yılını kişisel birikimlerim doldurdu. Gördüklerim karşısında sesim de oldu, sessizliğim de. İki bin on dokuz yılında emekli oldum. Halen Marmaris'te yaşıyorum. Emekli olduktan sonra, TDF1nin açtığı kursa katılarak, yürüyüş liderliği belgesi aldım. Halen bir kulüpte yürüyor ve de grupları yürütüyorum. Doğayı yalnızca gezmiyorum onu korumak için de çabalıyorum. Bu amaçla uzun zamandır TEMA Vakfı gönüllüsü olarak faaliyet gösteriyorum. Yazmaya başlama hikâyenizi öğrenebilir miyiz? Ayten Kalınsaz: Yıllarca iyi bir okuyucu olarak hayatımı sürdürdüm. Hayranlıkla yerli yabancı bir çok yazarın kitabını okudum. Yaklaşık on yıl önce eşim ciddi bir sağlık problemi yaşadı. Onu meşgul edecek, hayata bağlayacak bir uğraş arayış içine girdim.
Bu esnada ilçemizdeki yazarlık kursu dikkatimi çekti. Onun için planlar yaparken kendime yeni bir kapı araladığımın o zamanlar farkında değildim. Daha dördüncü derste ilk kitabımın hikâyesini karalamaya başlamıştım.
Hocamız bu hikâyenin çok güzel olduğunu, bunu roman olarak yazıp yapamayacağımı sorduğunda cevabım 'evet' olmuştu. Tabii ki o kitabı basıma hazırlamam dört yılımı aldı. O gün söylediğim 'evet' beni başka bir dünyanın içine cekti. Fark ettim ki yillarca biriktirdiklerimi, söylemek istediklerimi dile getirmenin kapıları açılmıştı. Hayatımın ikinci yarısı olarak düşündüğüm bu dönemde sorumluluklarımın bilincinde olarak yazılarımı yazmaya devam ediyorum. Kaç kitap yayınladınız, konusu nedir? Ayten Kalınsaz: Daha önce de belirttiğim gibi iki sene yazarlık kursuna devam ettim. ilk olarak kurs arkadaşlarım ile birlikte bir öykü kitabı çıkardık. "Marmaristen Öyküler" adlı kitapta iki öyküm, Ayten Kalınsaz ismiyle yayınlandı. Bireysel ilk kitabım, "Temmuz Kelebeği", iki bin on sekiz yılında yayınlandı. Adından da anlaşılacağı gibi özgürlüğüne ulaşan bir kadının hikâyesi.
Uğradığı tüm haksızlığa baş kaldırıp, içindeki özgürlüğe ulaşan genç bir kızın mücadelesi. Erkeklerin kadınlar üzerinde uyguladıkları psikolojik şiddeti gözler önüne seren bir hikâye. İkinci romanım "Tozlu Gelinlik", yine bir kadın hikâyesi.
Kahramanım toplumun bazı kesimlerinin tasvip etmeyeceği bir kadın. Bu kitapta, kadınların kadınlar üzerindeki şiddetini irdelemek istedim. Bazen yüreğinizin burkulacağı bazen de öfkeleneceğiniz olaylar serisi. Şu an üçüncü romanım üzerinde çalışıyorum. Bunun yanında yayına hazır bir çok öykülerim var. Yazmak mı yayınlamak mı zor? Ayten Kalınsaz: Yayınlamak konusunda bir sıkıntı yaşamadım. Yazmakta önceleri zorlandım. Neticede bilmediğim bir yolda yürümeye başlamıştım.
Sonrasında bunun bana yüklediği sorumlulukları taşımak ağır gelmeye başladı. Zaman ilerledikçe attığım adımlardan daha emin olmaya başladım ve enerjimi daha iyisini yapmaya kanalize ettim. Yazarken hangi kaynaklardan beslenirsiniz? Ayten Kalınsaz: Birinci olarak hiç tartışmasız çok okumanın faydalarını görüyorum. İkinci olarak değişik bölgelerde farklı insan topluluklarını tanımak, onlarla iç içe yaşamak, hikâyelerine tanık olmak bana çok şey kazandırdı. Anlattığım hikâyeler bizim hikâyelerimiz. Okuduğunuz zaman size mutlaka bir şeyleri çağrıştıracaktır.
Bunun yanında çok iyi gözlem ve de empati yapabilmek işimi kolaylaştırdı. Yılların tecrübeleri, değişken olmayan fikirlerim hikâyenin oturmasına katkıda bulundu. Bunların yanında hayal gücümü de iyi kullandığımı düşünüyorum. Sonunda bütün faktörler bir araya geldiğinde işiniz kolaylaşıyor. Bu söylediklerime ilave etmek istediğim en önemli şey çok sabırlı olmak gerekiyor. Yılmadan yazmak, yeniden yazmak, yine yazmak. En iyisine ulaşıncaya kadar yazmak. Çok okuyormusunuz? Çok genç okumadan yaziyor, piyasa kalitesiz kitaplarla dolu fikrine katılıyormusunuz? Ayten Kalınsaz: Piyasada kalitesiz bir çok kitap olduğu bir gerçek. İyi ile kötünün ayrımını okuyucu belirler diye düşünüyorum. Ben iyi bir okuyucu olduğumu düşünüyorum.
Yazmak konusunda bana katkılarının da farkındayım. Bazen genç bir yazarın hayranlık uyandıran eserlerini de okuyoruz. Buna Hakan Günday'ı örnek verebilirim. Benim düşüncem şu. Bizler emeklerimizi ortaya koyarız. Buna değer biçmek okuyucunun takdiridir diye düşünüyorum. Bir çok ünlü yazar en değerli eserlerini belli bir yaşın üstünde yazmıştır. Bunun yanında yaşı ilerlediği halde kalitesiz eserler ortaya koyan yazarlarda var. Anlayacağınız çok irdelenecek bir konu. Yazmak sizin için ne ifade ediyor? Ayten Kalınsaz: Tek kelime ile özgürlüğü ifade ediyor. Biraz açacak olursak, daha önce gördüklerim, yaşadıklarım karşısında sesim de oldu sessizliğimde demiştim. Sessiz kaldığım ama içime dokunan konuları tarafsız bir şekilde ortaya koymak. Düşüncelerimi aktarma şansı bulmak.
Bunu yaparken birilerinin yüreğine dokunmak. Bazen çok güzel geri dönüşler alıyorum. Bunlar tüm yorgunluklarımı unutturuyor. İyi yazmanın formülü sizce nedir? Ayten Kalınsaz: Yine söylemek isterim ki çok okumak birinci kuralı. Bizi her konuda bilgilendiren, geliştiren yazıları okumalıyız. Sonrasında sabırlı olmak, yeniliklere ve eleştiriye açık olmak gerekir. Kendimize hayran olmamalıyız. Bizi en fazla yanılgıya düşüren şey budur. Sanat görecelidir.
Bazen çok beğendiğimiz bir kitap okuyucu tarafından aynı ilgiyi görmeyebilir. Bize düşen yeni hikâyelerin ardına düşmektir. Okumanın önemli olduğunu söylemiştim.
Bize katkıları çok fazladır. Ama okuduklarımızın etkisinde kalıp taklitçi olmamalıyız. Muhakkak kendi tarzımızı ortaya koymalıyız. Daha iyi yazmak isteyenlere ne önerirsiniz? Ayten Kalınsaz: Yaptığınız işin içinize sinmesi çok önemli. Yazdıklarınızı çevrenizde güvendiğiniz kişilere okutun. Söyledikleri sizi ikna ederse mutlaka dikkate alın. İçinize sinmeyen hiçbir şeyi kitabınıza koymayın. Size küçük bir anımı anlatmak istiyorum. Müşterek çıkartacağımız öykü kitabı için bir öykü hazırlıyordum. Hikâyemin her şeyi hazır, yan karakterlerimin isimleri hazır, sadece ana karakterinin adını koymakta zorlanıyorum. O zamanlar görevime devam ediyordum. Sürekli isim arayışı içindeydim. Öykünün teslim tarihi de iyice yaklaşmıştı. Ameliyathanelerde gün içinde ameliyat olacak hastaların, isimleri, olacakları ameliyatlar ve hangi doktorun hastası olduğu panoya önceden yazılır. Ben de yılların alışkanlığı güne başlarken panoyu kontrol ederdim. Panodaki ilk isim, Güvercin ............ Dr ..... gibi devam ediyor. O dakika ana karakterimin ismini bulmuştum. Kitap yayınlandığında bir çok kişi en iyi öykünün, "Güvercin" olduğu kanaatindeydi. O hikâyeye asla başka bir isim yakışmazdı. Bir de yazdıklarınızın toplumda karşılığının olması, hikâyenize ilgiyi artıracaktır. Sabırla dinlediğiniz ve beni okuyucu ile buluşturduğunuz için size ve Kitap Konağı ailesine çok teşekkür ederim.
|