• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/kitapkonagi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
Okuyalım, Okutalım
Takvim
Site Haritası

Kendim için kendim olma sebebimdir yazmak.

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Rahim Taş: Dilim döndüğünce diye başlanır bu tür sorulara verilen cevaplar. Oysa ben insan bedenini büyük bir malikaneye benzetirim. Beyin şofördür malzemeyi getirir, yürek aşçıdır, hazırlar, dil uşaktır yürek ne hazırlamışsa onu servis yapar. Bundan hareketle sorularınızı dilim döndüğünce değil, yüreğim yettiğince cevaplayacağım.

Kars’ın bir köyünde Terekeme bir ailenin ferdi olarak doğmuşum. İlkokul çağına geldiğimde Kars’a göç etmişiz. Komşuların her gün babama şikayet ettiği yaramaz bir çocukmuşum. Babam, mahallede kalmayayım diye işe verdi. İlk, orta ve lise öğrenimim yarım gün öğrenci yarım gün işçi şeklinde geçti. Mahrumiyet had safhadaydı. Ondan kurtulmanın bana göre tek yolu okumaktı. Meraklı, sorgulayıcı bir yapım vardı. Ne işime yarayacak demeden elime ne geçiyorsa okuyordum. Ancak hayat erken yüklemişti sorumlulukları omzuma. Yani çocuklukta gençliği, gençlikte olgunluğu yaşadım. Yaşlılıkta da çocukluğa döneceğim sanırım. Hayatım boyunca edindiğim bilgi ve deneyimlerden şu sonucu çıkarıp ve uygulamaya çalıştım. Eğer bir ormanda ağaç olacaksam en iyi ağaç olmalıyım. Ağaç olamadım ot olacaksam en iyi ot olmalıyım. Ot bile olamayıp çalı olacaksam en iyi çalı olmalıyım. Çalı olamadım, çöp olacaksam en iyi çöp olmalıyım. Bilmeme kayıp değil, öğrenmeme kayıp diyerek “her şeyin bir şeyini, bir şeyin ise her şeyini” öğrenmek için çaba gösterdim, gösteriyorum.

Mesleğim Maliyeciliktir. Hep sorarlar, “Maliyecilik ve yazarlık bir biriyle pek bağlantılı olmayan alanlar gibi görünüyor. Maliyeciden edebiyatçı nasıl çıkmış?” diye. Maliyecilik benim 8 saatime sirayet eder, kalan zamanlarda maliyeci değilimdir. Hem bir çok ünlü şair yazar var meslektaşımız. Bir yerde okumuştum. Edebiyattaki problemler matematiktekinden daha fazladır. Bu yüzden yazarlık da hesap işidir diyorum. Dil bilgisi, imla, kelime, hece, cümle, dize, uyak, bunlarda da ölçüyü tutturabilmek gerek. Yazdığım ifadeler konuşma dilime yansıdıkça kurumsal iletişim daha etkili oluyor. Yani maliyeciliğimle yazarlığım bir birini destekliyor.

Yazmaya başlama hikâyenizi öğrenebilir miyiz?
Rahim Taş: Yazma yolculuğum, ellerimizi hohlayarak ısıttığımız dönemin sora erip, aşk ateşiyle ısıttığımız döneme girdiğim liseli yıllarımda başladı. O dönem okuduğum kitaplardan sözler, dizeler alıp evirip çevirip kendime mal etmeye çalışır, çevremdekilere okurdum. Beğenilip ilgi gördükçe bu çabalarımı daha da artırmıştım. Bir yandan da fıkraları skeçlere dönüştürüp okulda, sınıfta arkadaşlara, öğretmenlere sunardım. Bu şekilde tiyatroya da ilgim artmıştı. O dönem tiyatro oyunlarında rol almışlığım bile oldu. İlk oyunumu 20 yaşında iken yazmıştım. 9 tiyatro oyunu yazdım, 8’i komedi türündedir. Aslında Lirik, Pastoral, Didaktik, Satirik türde şiirlerimin yanı sıra, öykü ve denemelerimde dramatik yazılarım bulunmuş olmasına rağmen, kendimi mizah yazarı olarak görüyorum. Mizahın çok zor olduğu bilinip, söyleniyor. Buna ben de katılıyorum. Şöyle ki; 60’lı yıllarda, “donuna sinek kaçan adama”, 70’li yıllarda “sağır duymaz uydurur” türü şeylere, 80’li yıllarda “küfür ve argo” içeren şeylere gülünürdü. 90’lı yıllardan itibaren ise saydıklarıma ince zeka ürünü espriler katılarak yeni bir mizah olgusu yaratıldı. Ben de günümüz mizah anlayışına uygun yazmaya gayret ediyorum. Ancak bunları yaparken, cinsiyet farklılığını cinsiyet ayrımcılığına dönüştürme, şiddeti, edepsizliği, tacizi, hakareti, kavgayı teşvik edici konular, ifadeler, anlayış ve üsluptan da özellikle kaçınıyorum. Düşünme, sevgi ve saygı gösterme, hoşgörülü olma yazılarımın ana kalıplarıdır. İnsanları ötekileştirmek mizah tabumdur diyebilirim.

Kaç kitap yayınladınız konusu nedir?
Rahim Taş: Şiir, öykü, deneme, roman, araştırma, derleme, tiyatro oyunu türlerinde 12 kitabım var. Bunlar;


Karanlığın Cemresi / Şiir 1998

Bu kitap ilk kitabımdır. Kendi imkanlarımla bastırmıştım. Kelimeleri alt alta dizip millete şiir diye sunduğum çalışmalarımdan oluşuyordu. O dönem yazdıklarımı çevremdekilere okuduğumda alkışlıyorlardı. Ben de o coşku ile yazdıklarımı kitaplaştırmıştım.

LafoRaTuvar / Şiir, öykü, deneme, oyun / Gece Kitaplığı 2015

Laboratuvarda tetkik tahlil yapılıyor anlamından yola çıkarak, söz tahlili tetkiki anlamını yüklediğim bu kitap tüm çalışmalarımı kapsayan bir kitap oldu.

Hammaliye / Deneme / Sonçağ Yayınları 2016

Maliye Bakanlığımızda değişim ve dönüşümler sonucu, hizmet verdiği hedef kitle olarak tüm vatandaşlarla ilişkisi olan maliye memurunun içinde bulunduğu psikolojik durumu kâh mizahi, kâh dramatik ve olduğu şekliyle farklı bir bakış açısıyla resmetmeye çalıştım. Meslektaşlarımızdan derleyerek kitaplaştırdığım bu verilerin; yöneticilere bir nevi anket, çalışanların duygularına tercüman olma, ilişki içinde olduğu kitlelere ise empati yapma olanağı yaratacağı düşündüm. Bu kitapta sadece maliyeciler değil, tüm kamu çalışanları ya kendini, ya da kendinden bir şeyler bulabilecek, tebessüm edecek, hüzünlenecek, özeleştiri yapabilecek eğitici ve tavsiye niteliğinde bilgilerle karşılaşabilecektir.

Asosyal Komedya / Tiyatro Oyunları / Sonçağ Yayınları 2018

Amatör tiyatro gruplarının, okul tiyatro kollarının bile rahatlıkla sahneye koyabileceği, sahne düzeninin kolay ve masrafsız oluşturulabileceği komedi oyunları yer almaktadır.

-Bir başka şehirdeki akrabasına giden bir genç kızın yaşadıklarının yer aldığı Deli Kız,

-Sigortasız çalışan işçilerin konu edildiği Usta,

-Efsaneleşmiş âşıkların bir araya getirildiği Subar Dağı Efsanesi,

-Havadan sudan nedenlerle yargılanma durumunda kalanların anlatıldığı Şinanay,

-Televizyonda evlenme programına katılanların yaşadığı hallerin yer aldığı Yüreksel Kriz,

-Masal kahramanlarının bir araya getirildiği Yamuk Prens ve Yedi Cadılar,

-Teknolojik sakarlıklar ve internet acemiliklerini işlediğim Hotmail Caddesi,

-Bir işe alma sürecinin işlendiği Mutluluk Müdürlüğü,

-Bir gönül ilişkisini konu alan Yarım Kalan Bir Şeyler,

Yan Masalın İkramı / Öykü Deneme / Sonçağ Yayınları 2018

“Hayatı ve hayatı ciddiye alanları cid'tiye alın” diyerek, gerçek hayattan esinlendiğim öyküleri ve deneme yazılarımı duygudaşlarıma sunmaya çalıştım.

Lafirent / Şiirler / Sonçağ Yayınları 2018

Lirik, pastoral, didaktik, satirik, dramatik şiir türlerinde gerek serbest ve gerekse hece ölçüsüyle yazdığım şiirlerimi bu kitapta topladım. Yazım yanlışı bulunmayan bu kitapta LAFügüzel, KıLAFuz, MuhaLAFet, LAFozan, Eleğimsağma, Düşgüdü, Teneşiir, Hercümerç, RTrandum, Yar Yağışı, Ölümcek Ağı, Nev Resim, Sen-Drom Cinzelzele, G ve Z, Çenevizyon, Lepiska, Sensemek, Sevitaryen, Düş-eş, Karakatür, Engellektüel, Aşklık Grevi, Metamatik, Edeptasyon, Şekerlemermi, Şiirli Değnek, Gündüşü, Yas Mevsimi gibi kelimelerle oynayıp yeni kavramlar yaratmaya çalışarak yazdığım şiirler ve şiirsel sözleri bulunmaktadır.

Yatık Sekiz / Roman / Sonçağ Yayınları 2020

İnsan ilişkileri, dinleme, kendini ifade edebilme, duygudaşlık gibi olguları içeren ve 8 farklı kadın karakterini esas alan ve asıl sonsuzluğun kadın olduğuna dikkat çekmek istediğim bir aşk romanıdır.

Atam Anam Ay Terekeme / Deneme-Araştırma / Gece Kitaplığı 2015

Atam Anam Ay Terekeme / Genişletilmiş İkinci Baskı / Sonçağ Yayınları 2018

Bahdavar / Roman / Sonçağ Yayınları 2019

Terekemeleri Terekemece anlatmaya çalıştığım bu romanda; terekeme kültürü ile alakalı yazılması ve gelecek nesillere aktarılması gereken hususları romanlaştırarak okuyuculara sundum. Örfüyle, adetiyle Terekemeleri terekeme lehçesiyle anlatan ilk romandır.

Atam Öyünde / Şiir Mani, Mahnı, Layla, Nanay, Horavel, Bayatı / Sonçağ Yayınları 2020

Terekeme lehçesiyle yazdığım şiirler ile derlediğim diğer türlerden seçmeleri içermektedir.

Törekeme – Terekeme Kültürü / Araştırma / Sonçağ Yayınları 2021

Mensubu olduğum Türk boyu olan Terekemelerin kendilerini, terekeme olmayanların ise öğrenip bilgilenmesi amacıyla, terekemelerin tarihi, özellikleri, gelenek ve görenekler ile bunların dayandığı inanışlar, atasözleri ve deyimler ile açıklamaları ve sözlükten oluşan bir kitaptır.

Terekemeler Kafkasya’da yaşamış ve 1877-1878 Osmanlı Rus savaşlarından sonra Türkiye’ye göç etmiş bir Türk boyudur. Bu son 4 kitabımın her biri Türkiye’de birer ilktirler. Tamamı Terekeme lehçesiyle yazılmış başka herhangi bir kitap yoktur. Terekeme lehçesiyle yazılı konular varsa da bunlar Türkçe yazılan kitaplara serpiştirilmiştir. Bunlara kendimce başyapıtlarım diyorum. Şiir, öykü, deneme oyun ben de yazıyorum, ama bunları sadece ben yazıyorum.

Şunu da belirtmek isterim; tüm kitaplarımın kapak tasarımları kendime aittir.

Yazmak mı yayınlamak mı zor?
Rahim Taş: Bilinmeyen her şey zordur. Yazmanın da yayınlamanın da zorlukları vardır. Konu, kurgu, metinde uyum, ana fikre bağlılık, özgün dil kullanımı yazmanın zorluklarındandır. Yayınlamanın zorluğu yazmaya göre daha azdır. Bedeli verildiği takdirde her yazımı kitaplaştırmak mümkündür.

Tek işi yayın olan ve bu konuda profesyonelleşmiş yayınevleri ticari kaygıyla birlikte yazarın tanınmışlığı, eserin içeriği, tekniği, hedef kitlesi gibi hususları da göz önünde bulundurmaktadır. Ancak kaba tabirle mantar gibi türemiş merdiven altı yayınevleri, amaçları sadece para kazanmak olduğu için, yayının içeriğine, diline, tekniğine pek önem ve özen göstermemektedirler. Editörlüklerini çoğunlukla elektronik ortamda ehil olmayan kişilere yaptırmakta, imla ve dil kurallarına dikkat etmemektedirler.

Hatalı durumları da yazara yüklemektedirler. Şahsen yazım zorluğu yaşamıyorum. En doğru kelimeyi veya cümleyi yazabilmek için uğraşıyorum.

Öyle akşam ak sakallı dede kulağıma üfledi, yaz, görücüye çıkar anlayışında değilim. Günlerce bekletirim, demini alsın diye. Bu süreçte her kelimeyi tek tek irdelerim. Bundan zevk alıyorum. Beni zorlayan kısmı görücüye çıkardıktan sonraki sorulardır. Özellikle yakın çevreden, ellerin bele konulup kaşlarının biri kaldırılarak “Bunu kime yazdın” sorusunu cevaplamak çok zorluyor. Şair her şeyi yazar, her şeye yazar oysa. Cinayet şiiri yazsam katil mi ilan edeceksin beni diyerek savuşturuyorum ya da savuşturduğumu sanıyorum. Bir de şöyle bir durum var, yazmışsınız, okuyan sanki onun onayına sunuyormuşsunuz gibi ya da kendini danışılacak bir merci gibi algılıyor. Yanlışı bu, doğrusu bu, umutsuz olma, ben demiştim türü yaklaşımlar okumanın önemini daha bir gözler önüne seriyor. Yazmak ve yayınlamak zorluklarına okuma zorluğunu da eklemek gerekir diye düşünüyorum.

Yazarken hangi kaynaklardan beslenirsiniz?
Rahim Taş: Çocukken oyuncaklarımızı kendimiz yapıyorduk, çamurdan. Ama sabah yapardık, öğlene doğru ufalanırdı. Bir gün köyde kadınların tandır yaptığını gördüm. Tandır çamurunun içine keçi kılı koyuyorlardı, betonun içindeki demir gibiymiş. Oyuncağım uzun süreli olsun diye kıl arayışına girdim. Bir atımız vardı, babam ata ayrı özen gösterirdi, kuyruğunu kız saçı gibi örerdi. Gözüme kestirdim, atın kuyruğundan bir parça kestim, oyuncak çamurunun içine katmak için. Akşam babam atı o halde görünce delirdi. Köyün altını üstüne getirdi, bağırıyor küfrediyor, atımın kuyruğunu keseni asacağım keseceğim gibi sözler sarf ediyordu.
Korktum ben yaptım diyemedim. Anama sordum, bizim de saçımızı kesiyorsunuz, atın kuyruğu kesilince ne oluyor ki? Dedi ki, o tehdit etmek demekmiş, yani seni de böyle ufak ufak keseceğim. Anama dedim ben kestim. Sus dedi, köye rezil olmayalım. Babam senelerce kapatmadı mevzuyu, ben de söylemedim. Bu olay benim sorgulama alışkanlığımın miladı oldu. Her şeyin bir görünen bir de görünmeyen tarafı var, bunu anlamıştım. İnsanlar konuşurken, söylediği nedir, asıl söylemek istediği nedir diye dikkat etmeye başlamıştım. Sadece “ne” söylediklerine değil “nasıl” söylediklerine de bakarak onları anlamaya çalıştım. Konuşma dillerine beden dillerini, tavırlarını da ekleyerek etkili iletişim kurabiliyordum. Bu bende alışkanlığa dönüştü. Yani, öncelikle kendimi, sonra insanları daha iyi tanımak, anlamak, iletişimi kolaylaştırmak, bakış açılarının gözden geçirilmesini sağlamak amacıyla, kitaplarımda, işlediğim konularda, yazdığım şiir, öykü, deneme, oyun ve romanda, yani tüm yazın türlerinde esin ve besin kaynağım insan olmuştur. İnsanı yazıyorum.

Çok okuyor musunuz? Çok genç okumadan yazıyor piyasa kalitesiz kitaplarla dolu fikrine katılıyor musunuz?
Rahim Taş: Okuduklarımı rakamsal olarak çok diye ifade edemem. Mesleğim gereği yasal mevzuatı her gün ve defalarca okumak durumundayım. Edebi eserleri çok olmasa da iyi okuduğumu düşünüyorum.

Yavaş okurum, sindire sindire, içselleştirerek okurum. Yeri geliyor bir sayfayı ve hatta bir paragrafı, bir cümleyi saatlerce okurum. Her okuduğumda farklı bir anlam çıkarırım. Okumada tercih önceliğim yazardır. Ön yargı ile yaklaştığımı biliyorum. Ancak yazım dilini sevdiğim yazarla habersizce bir yakınlık oluşur aramda. Bazen herkesin bildiği konu veya durumları öyle bir dille, öyle tasvirlerle anlatırlar ki "ben neden böyle düşünemedim" diyesi geliyor insanın. Öyle yazarlar var ki, iç sesini çevirmenler bile kolaylıkla yansıtabiliyor. Bazı yerli yazarlarımız var mesela. Çok ünlüler. Ancak öyle bir dilleri var ki sıkılmışlığınız tavan yapar. O durumlarda okuduğunuzu bırakmak bir yana, o yazarın adını bile telaffuz etmezsiniz.

Okuduğum kitabın sayfa sayısına, kapak tasarımına, dizgisine dikkat ederim. Özensiz çalışmalara zaman ayırmak enerjiyi emeği heba eder. Birikim, donanım, deneyim, emek verilmeyen çalışmalar okuyucuya bir şey katmaz. Zihnin geviş getirmesi durumu hoş değil bence. Hani derler ya, aşırı mütevazılık insanı cahilden ders almaya kadar götürür. Başkalarının fikrini kendi fikriymişcesine papağan gibi tekrarlayanlar benim gözümde cahildir. Bunlara "okuyan biri" olduğumu hissettirmek için, içeriklerine girmeden kitaplığımdan, kitaplarımdan bahsederim. Az uykuyla yetinen biriyim. Dolayısıyla zamanım çok. İnsanların boş zamanı yoktur, boşa geçen zamanı vardır düşüncesiyle sürekli bir şeylerle meşgul olurum. Kitap okumak da o meşguliyetlerden biridir. Özetle, okuduğum halde edebi bir eserde yazarla, kahraman veya karakterlerle sohbet edemediğim, yüzleşemediğim zaman kendimi o kitabı okumuş saymıyorum.

“Çok genç okumadan yazıyor piyasa kalitesiz kitaplarla dolu” fikrine katılmıyorum. Çünkü okumadan yazmayı “gençler” sıfatıyla kategorize etmemek gerek. Doğru bildiğini düşünen, sabit fikirli, kendini güncelleyemeyen, eleştiriye açık olmayan, eleştiriyi hakaret olarak gören nice deneyimli, yaşlı yazarlar tanıdım. Gençlerin spreyle duvarlara yazdıkları tek cümlelik sözler kadar anlamlı ve etkili olmayan kelime yığınlarıyla dolu yazılarını gördüm.

Kalite “ bir mal veya hizmetin müşteri beklenti ve gereksinimlerini karşılayabilme yeteneğidir” diye de tarif edilebilir. Bunu kitapta kaliteye uyarlarsak; Okurun beklentilerine bağlı olarak, kişiye, kültürel gelişimine, beğeni ve alışkanlıklarına göre değişen bir kavramdır. Görecelidir demek yerinde olur. “Bazı yazılar okununca değil dokununca anlam kazanır.” Dolayısıyla kitabın kalitesini okurun ilgisi, bilgisi, birikimi, donanımı, yetişme tarzı, kültür ve görgü düzeyi belirler. Kitap fuarlarında çok rastladım, kimine göre edebi değerden yoksun kitaplar çok satanlar arasında, kimi edebi değeri yüksek kitaplar ise kolisi açılmadan geri götürülüyor. Eğer bir kitap okuyanı mutlu ediyorsa eserdir, hele bir de mest ediyorsa , işte o zaman şaheserdir.

Yazmak sizin için ne ifade ediyor?
Rahim Taş: Abraham H. Maslow’u bilirsiniz, Hani şu Amerikalı ünlü psikoloji profesörü. İnsan gereksinimlerini fizyolojik, güvenlik, sevgi-ait olma, saygınlık ve kendini gerçekleştirme gereksinimi olarak, ardışık bir sıra düzen içinde beş temel kategoride incelemiştir: Şimdilik fizyolojik ve güvenlik gereksinimlerimi karşılamış durumdayım. Diğer gereksinimlerime katkı sağlayacağına inandığım için yazıyorum.

Bir insan ancak aklı erinceye kadar kendisi olur, sadece kendisi için kendisi olur. Sonra iyi bir evlat ol derler, aile için, iyi bir öğrenci ol derler, okul için, genç olunur. İyi bir genç ol derler, çevre için, işe başlanır, iyi bir çalışan ol derler, işveren için, iyi bir gelin/damat ol derler, iyi ebeveynler için, karı/ koca için, iyi bir anne/baba ol derler, çocuklar için. Hiç kimse hiçbir zaman iyi bir kendin ol, kendin için dememiştir, demez de. Hep başkaları için yaşamış, hep başkaları için iyi olma gayreti içinde oluyoruz. İşte ben yazınca kendim oluyorum, sadece kendim. Konumsuz, maskesiz, sadece kendim. Kendim için kendim olma sebebimdir yazmak.

Mezarlıklara yolum düştüğünde çok mezar dolaşırım. Dua da okurum, ama genelde ölenlerin doğum ve ölüm yıllarına dikkat ederim. Hesap yaparım. Toplam ömrün üçte biri uykuda geçiyor, üçte biri çalışmakla. Kalan üçte birin de nerdeyse yarısı koşturmakla geçiyor. Toplam ömrün altıda biri ya yaşanıyor, ya yaşanmıyor. O süreyi de yarına bırakılan bir sürü plan dolduruyor. O mezarlara sadece ölen gömülmüyor. Yarın yapılacak bir iş, yarın ödenecek bir borç, çocuğa yarın alınacak bir hediye, eşe yarın alınacak bir çiçek, yarın ziyaret edilecek bir dost, yarın alınacak bir mülk. İşte benim artık yarına bırakmak istemediğim ertelenmişliklerimdir yazmak. Derler hayat, doğumla ölüm arasındaki çizgidir. Bence hayat o çizginin uzunluğu değil kalınlığıdır. Hayat çizgisini kalınlaştırmak için yazıyorum.

Kağıt kalem insanın en iyi dostudur. Niye eline aldın, niye bıraktın diye sorgulamaz kalem. Buruşturup attığında sitem etmez kağıt. Yalnız kalmamak için, insandan, insanlıktan uzak kalmamak için yazıyorum.

İyi yazmanın formülü sizce nedir?
Rahim Taş: Yazmak için üç şeyi önemsiyorum. Bu üç şeyin yazmada mutlaka bir arada olması gerektiğine inanıyorum. İlgi, bilgi ve silgi. Yazacağınız konuya ilgi duyacaksınız, o konuda bilgi edineceksiniz, o konuya katkısı olmayan kelime veya cümleleri sileceksiniz. Aksi halde yazılan kelime yığını kaba tabirle harf çöplüğüne dönüşebilir.

Yazı, kelimelerle resim çizmektir. Şiir az kelime ile çok şey anlatma sanatıdır. Bu üç şeyi yanıma alıp nerde başlayacağım nerde bitireceğim diye yazacağımı kurgularım. Aksi halde konu dağılır. Sonra ilk aklıma geldiği gibi yazarım. Sonra yazdıklarımı betimleme ve imgesel ifadelere dönüştürürüm. Başlığından finaline kadar paragraflar veya dizeler arası uyum, ana fikre bağlılık gibi hususları mutlaka göz önünde bulundururum. Sonra dil bilgisi ve imla kurallarına göre yeniden ele alırım. Sıfatını, edatını, zarfını, zamirini, noktalama işaretlerini yerinde kullanmış mıyım diye defalarca gözden geçiririm. Sonra kelime avı başlatırım, her kelimeyi tek tek atarım, eğer anlam bozuluyorsa diyorum tamam bu kelime misafir değil. Güzel yazıyorum iddiasında değilim, ama dil bilgisi, imla konusunda azami özeni gösterdiğimi söyleyebilirim. Benim formülüm bunlardır. Her yazanın kendine göre bir tarzı vardır. Ama kesin olan iyi formül; kullanılmış kavramları kullanmadan, birilerini taklit etme algısı yaratmadan, kimseye benzemeye çalışmadan yazabilmektir.

Daha iyi yazmak isteyenlere ne önerirsiniz?
Rahim Taş: İlk yazdıklarımın çoğu alıntı ifade ve dizelerden ibaret, imlasıyla, türüyle, kurgusuyla, anlam bütünlüğüyle özensiz çalışmalarmış. Devrik cümleyi düz, düz cümleyi devrik yapıp, başına sonuna eklemeler yaparak yeni dize yarattığımı düşünüyordum. Harflerin, kelimelerin kimsenin tekelinde olmadığını, ancak ifadelerin, kavramların kişilere özgü olduğunu sonra anladım. Sonrasında bol bol okudum, kimseyi taklit etmek veya benzemek için değil, kimseye benzememek için. Kelimelerle oynayıp yeni kavramlar yaratmayı adeta kendime tarz edindim. Kitap isimlerinin bazılarında da buna rastlamak mümkün. Kitap türlerimden de anlaşılacağı gibi her yazın türünde yazma çabası içindeyim. Kısa öykü ve denemelerden sonra roman yazabileceğimi düşündüm. Hece ölçülü ve serbest türde şiirlerim mevcut. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim, Serbest şiirin de kendine göre kuralları vardır, Serbestlik başıboşluk demek değildir. Buna da ayrıca özen göstermeye çalışıyorum.

Şarkılar şiirlerin bayramlıklarını giymiş halidir. Ben istiyorum ki bestelenmese de şiir hep bayramlık giymiş gibi şık olsun. Buna bir sloganım da var, “Şiir kata kata yazılmaz, ata ata yazılır, şiir kusa kusa yazılmaz, kısa kısa yazılır.”

Telgrafı bilirsiniz. Diyelim ki çok sevdiğiniz bir arkadaşınız uzak bir şehirde evleniyor ve sizi düğününe davet ediyor. Ama gidemiyorsunuz. Ne yaparsınız? Telgraf çekersiniz. Diyelim ki şöyle bir telgraf yazdınız.

-“Sevgili arkadaşım, bazı zorunlu nedenlerden dolayı bu mutlu gününde yanında olamadığım için üzgünüm. Sana hayatının bu yeni döneminde mutluluklar dilerim.”

-Yirmi kelime etti. Varsayalım telgrafın kelimesi bir lira ve sizin on liranız var. Telgrafı on kelimeye indirmek durumundasınız. “Sevgili arkadaşım, sana hayatının bu yeni döneminde mutluluklar dilerim”. Dokuz kelimeye düştü. Bu dokuz kelime de duygu ve dileklerinizi iletiyor değil mi? Demek ki, değeri bir lira etmeyen kelimeleri attınız. Varsayalım cebinizdeki on liradan eve dönüş için dört lira yol parası ve bir lira ekmek parası ayırmanız gerek. “Hayatının bu döneminde mutluluklar diliyorum.'. Bu da oluyor? Değeri bir lira etmeyen kelimeleri attınız? Daha da atılabilir. İlk üç kelimeyi de atsanız? 'mutluluklar dilerim'. Duygularınızı dileğinizi anlatmıyor mu? Bu telgrafı tek kelimeye indirebilir misiniz? Bu cümleden de 'dilerim' kelimesi atılır. Mutluluğa dokunamayız. Bu telgrafı telgraf yapan işte o dokunamadığınız, atmaya kıyamadığınız, atamadığınız o kelimedir. En değerli olan yani. Diğerlerinin değeri 1 lira değil. Yazılarda da bu yöntem uygulanırsa daha net, daha akıcı, daha özgün bir dile sağlanmış olur düşüncesindeyim. Her yazarın tarzı, tavrı ne olursa olsun özgün olmaya çalışmalıdır. Benzer tarzlar aroması kaçmış çiklet gibi sadece çene yorar, beyni yorar.

Söyleşi ile düşündüklerimi, çalışmalarımı anlatabilme imkanı tanıdığınız için teşekkür ediyorum.



929 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
Fikir Konağı
Abdullah Küçük
Ev Hapsi Günlerinden

Ali Haydar Koyun
Rakamlarda büyük, güç de zayıf olan topluluk

Derya Kadıoğlu
Yalvaç'ın İnsanları

Fırat Han Koçak
Dünyayı Sömüren Küresel Çeteler - 4

Hanife Mert
Eylül ve Hüzün

Zehra Gaylan Yüksekkaya
"Sahi, Neydi Bayram?"

Abdullatif Acar
Umut Adına Martı Olmak

Afşin Selim
Kitapla Diriliş

Ahmet Aytaç
Yazmak kolaydır, Okutturmak büyük marifet ister...

Altun Özmeşe
Kalpteki Kor Parçası

Aslı Ersoy
Zıtlıkların Öğretisi*

Aynur Hazar
Nice Ömürler Eskir Yaşamanın Teninde

Ayşen Kurban
Eksiğim

Aytekin Duran
Görmek ve Duymak Nasıl Bir Duygudur...

Beyhan Uygur
Şekerci Dede ve Tonton Eşi

Burak Kılıçaslan
Burak Kılıçaslan: Emin Demir ile "Ferman" Üzerine Bir Söyleşi

Çağrı Cebeci
Çağrı Cebeci: Yaşlılık

Dilruba Başak
Her Şey Sevince Güzel

Diyanet İşleri Başkanlığı
Öfkeye Hakim Olmak

Engin Dinç
Dil Belası

Ergül Yılmaz
Bir Demet Şiir

Gamze Karadağ
Kayahan Demir: Gaipten Sesler

Gamze Parlak
İnsanlık Nereye Gidiyor

Gözde Karadağ
Gözde Karadağ: Hakan Yusuf Yılmaz - Alpagut Budun 1 Beklenmedik Keşif

Gülhan Teke Genç
Evrildik (mi?)

Hatice Yatkın Yetişen
Adımı Unutma (İmza: Kadın) / Kitap Yorumu

Havva Yaşar
Tefekkür Üzerine Hasbihal

Hayrettin Gönül
Zaferimiz Daha Bir Yaşında!

İbrahim Ethem Gören
Bir Burak bekleniyor!

İlhan Özgür
Türk Eri

Kaşif Meriçli
Kaşif Meriçli: Little Fugitive

Mahmut Ferhat Alptekin
Demokratik Sol

Mecbure İnal Vela
Çizdim, oynamıyorum!

Mehmet Aydın
Ömer Faruk Kaya: Sus ve Bana Aşkı Anlat

Merve Güney
Güneşin Kızı Biterken

Meryem Seyda Parlak
Psikoloji’ye (Ruh Bilimine) Olan İhtiyaç

Muharrem Dere
Doğu, Batı. Dost, Düşman! Kime Göre?

Murat Ginlik
Kısacık ve Çok Uzun Bir Hikâye

Murat Şaşzade
Küçük Tuhaflıklar

Mustafa Gündoğdu
Ölüm Var...

Nagihan Örsel
Sadece SEN!

Nazan Arısoy
Yağmur'un Aşka Teslim Oluşu

Necati Dilek
Uğruna Şiirler Yazılan Kadın

Necdet Bayraktaroğlu
Büyük Türk Devlet Adamı Timurhan'ın Hayatı, Vasiyeti ve Yasası olan Tüzükat-ı Timur

Nermin Güday Kaçar
Asker Yolu Beklerim

Nurcan Dağ
Yalancı Pollyanna Kitap İncelemesi

Nurhan Işkın
Dedemin Saati

Nurittin Günay
Babamın Jübilesi

Özlem Akşit
Selamlaşma Geleneğinin Toplum ve Gençliğimiz İçin Anlam ve Önemi

Pakize Şeyma Kandemir
Salgının Yeni Yazarları 1

Selahattin Doğan
İyilikde İnatlaşmak

Şükran Pınarcan
Duran Çetin Cüneyt kitabı yorumu

Turan Yalçın
Çay Felsefesi

Yasemin Ilgın
Yasemin Ilgın: Hayallerim

Zeynep Didem Gezgin
Merhamet