Pakize Şeyma Kandemir
seymakandemir06@gmail.com
Ayna
17/07/2020 "Metafizikte, mecaz sembol ve simgelerin sık kullanılması, İslâm felsefesinin ve genel olarak Doğu felsefesinin temel özelliklerinden bir tanesidir. Tüm bu mecazların bilişsel bilişleri vardır. Rasyonel aklın kavrayamadığı şeyleri kalpteki akıl kavrar ve bunların anlamından rasyonel akla ipucu vermek için mecaz sembol, rumuz ve imgeler kullanılır. Dolayısıyla çok derin anlamlarla dolu olan semboller, insanı kavramlarla meşgul etmekten kurtarıp bizâtihi eşyanın kendisini bilmeye aracı olurlar. Çünkü semboller akıl üstü gerçeklikleri kendi içerilerinde barındırırlar. Aklın kemâliyle insan, eşyaya nüfuz edebilir. Bahsettiğimiz soyut düşüncenin fevkinde bir şeydir. Çünkü, soyut düşünce tıpkı somut düşüncede olduğu gibi kavramlara kurban edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Somuttan soyuta geçiş bir olgunluk olduğu gibi sembollere erişebilme ikinci bir olgunluk gerektirir. Böylece düşüncenin ham maddesi olan kavramların sakladığı ve kendileri için konulduğu hakikatler kullanılmış olur. Bu durumda insan kendisini keşfetmiş olarak bulur.'Muhyiddin İbnül-Arâbi Hazretleri metafiziğinde en çok ayna metaforunu kullanır. Ona göre ayna sembolü: Bilen ile bilinenin birliğini simgeler.' Kendimizde bu durumu açık olarak tecrübe edebiliriz. Bilen özne olan kendimiz ile bilinen nesne olan kendimiz birdir. Yani, hem bilen özneyiz hem de bilgimizin nesnesiyiz. Biz bu bilgiyi kendimizde hazır olarak buluruz. Tıpkı kendimizi konuşurken dinleyen ve konuşanın kendimiz olması gibi. Ayna ve aynaya bakan birdir. Tanrı kendisini zâti olarak bilir. Fakat hâdis varlık aynasında kendisini bilmesi için yaratılışın gerçekleşmesi gerekmektedir.' İbnül-Arâbi, âlemin yaratılışıyla ilgili şöyle söylemektedir: Allah âlemi örneksiz bir şekilde son derece güzel ve kamil yaratmıştır. Çünkü Allah güzeli sever ve ondan başka güzel yoktur.' Demek ki: Allah kendisini sevmiş, sonra kendisini başkasında görmeyi sevmiş ve irade etmiştir. Buradan da anlaşılmıştır ki: Başkasında kendisini görmeyi isteyip, âlemi ayna hüviyetinde yaratmıştır. Aynaya bakmanın doyumsuz lezzetini hepimiz biliriz. Bu, kendimize olan sevgimizin bir sonucudur. Burada, psikolojik bir saplantıdan öte, varlığın kendisine karşı duyduğu karşı konulmaz cazibeden bahsedilmektedir. Ayna vasıtasıyla varlık öznesi yine kendi sûretini görerek kendisinin bilgisine ulaşmaktadır. 'Mevlana, bir kıssasında: Dünyalar güzeli, güçlü ve muktedir bir Kral'ın bir şeyin dışında hiçbir şeye ihtiyaç duymadığını anlatır. 'O şey elbette ki aynadır. 'İbnül-Arâbi'nin takipçilerinden Lilly'e göre: Kalp, yüze tutulan aynaya benzer. Kalp, varlığın görüntüsüdür. Âlem her nefeste değişmektedir ve âlemin görüntüsü kalbe vurunca kalpte âlemle beraber değişir. Bir şeyin aynada aynısının değil de aksinin çıkması, yazının aynada ters taraftan yansıması gibidir. Ona göre aslında âlem ancak kalbin aynasıdır. Aslî sûret ise kalptir. Yine İbnü'l-Arâbi'ye göre: İnsan yaratılana kadar âlem cilasız bir ayna gibidir. İnsan bu aynanın cilasıdır. İnsan, kâmil ve onun kalbi en kuşatıcı, en parlak ve en düzgün ayna konumundadır. Bütün âlem, işte bu aynadan sûretini almaktadır. Aynanın parlak yüzeyi yüce şeyleri simgelerken, karanlık cephesi ise yokluğu ve aşağılık şeyleri ifade eder. Yorumculara göre: Ayna iki şekilde tasvir edilir. 1- İnsan 2- Tanrı yahut âlem Bütün varlığın tek başına bir ayna olmasıdır. Böylelikle manevi tefekkürün en dolaysız simgesidir..." Aynadaki Kum Saati Karanlık bir yerde, griden bir sûret gibi çırılçıplak uzanmış yatıyordu. Kollarından bacaklarından zincirlenmişti ve nereye bağlı olduğunu göremiyordu. Yağmur başlamıştı. Vücudu ıslandıkça beyaz ışıltılar kendini gösteriyordu. Ayağa kalktı. Az ileride altın sarısı renginde kenarları motiflerle işlenmiş dev bir ayna gördü. Yürümeye başladı. Zincirlerin sesini işitiyordu. Aynanın önüne geldiğinde, beyaz ışıkların dans eder gibi hareket ettiklerini gördü. Yerde yan yana duran soldan başlayarak sağa doğru dizilmiş sayıca çok fazla kum saati vardı. Soldaki ilk kum saatinin son kumları dökülüyordu. Yanındaki diğer kum saati kendiliğinden çevrildi. Beyaz ışıklar kayboldu. Görüntüler görmeye başladı. Büyük bir patlama ile dünyanın dağılıp birleşmesini izledi. Derin bir nefes aldı. Doğa canlanıyordu. Uçsuz bucaksız çöller, denizler, gökyüzü, yeryüzü, dağlar, ağaçlar, çiçekler, sürüler halinde devasa ve küçük hayvanlar ve bulutların oluşumunu hayranlıkla izledi. Tekrar nefes aldı. Milyarlarca insan hayatlarını, kentleri, savaşları, ölümleri, gülümseyen ve ağlayan yüzleri gördü. Bir kez daha nefes aldı. Kurt ile kuzu beraber oynuyordu. Bütün insanlar mutluydu. Görüntü kayboldu. Kollarındaki ve bacaklarındaki zincirler kilitleri açılıp yere düştüler. İradesizce aynaya yaklaşıyordu. İçeriye doğru süzüldü. Beyaz hareketli ışıklar etrafında beliriverdi. Onlara dokunmaya çalışırken, büyük beyaz ışık bütün her yeri kapladı. Hiçbir şey göremiyordu. Gözlerini açtığında aydınlık bir yerde, beyaz elbiseli dev insanlar ona bakarak gülüyorlardı. Onu yeşil bir örtüye sardılar. Ağlayarak gülen bir kadının kucağına doğru sanki itiliyordu. Çok korkmuştu. Bu yeşil örtü neyin nesiydi? Bu kadın kimdi? Kadın kucağına alıp sarıp sarmaladı kendisini ve bütün korkuları bir anda bitiverdi. Huzurla gözlerini kapatıp annesinin kokusunu içine çekti. Pakize Şeyma Kandemir 17.07.2020 |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Salgının Yeni Yazarları 1 - 24/01/2021 |
Salgının Yeni Yazarları 1 |
Umut Adına Martı Olmak Kitabının Değerlendirilmesi - 01/09/2020 |
Umut Adına Martı Olmak İster Misiniz? |