Abdullah Küçük
abdullah.kucuk@hotmail.com.tr
Acıyı Dostoyevski ile Sevmek
14/09/2020 Eğer hayatınıza edebiyatı almışsanız yolunuz bir gün muhakkak Dostoyevski ile kesişmiş, üstat ile tanışmışsınızdır. Bundan kaçış olmaz! İçine düştüğünüz anlatı, bir zelzeleye yakalanmışçasına sizi sarsıntıya uğratmıştır. Bu nasıl bir üsluptur, nasıl bir atmosfer yaratmaktır, nasıl bir anlatım zenginliğidir demiş, ağzınız açık, şaşırıp kalmışsınızdır. Ben öyle olmuştum, ‘Suç ve Ceza’yı okuduğumda. Nasıl olmayayım ki, “Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır,” diyen bir romancıdan bahsediyorum. Bakmayın arkasından atıp tutanlara, Dostoyevski ile tanışmak böyle bir şeydir. O insana romanı sevdiren bir dâhidir. Dostoyevski’nin herhangi bir romanıyla buluşup roman sevmemek mümkün değildir? Hele okuduğunuz, ‘Suç ve Ceza’ veyahut ‘Karamazov Kardeşler’ ise, özellikle Karamazov Kardeşler. Tabii herkesin tercihi ve zevki farklıdır. İsteyen Kumarbaz, Budala, Yeraltından Notlar vs. deneyebilir. Bence Ecinniler de mutlaka listeye dâhil edilmelidir. Kim demişti, “İnsan ruhunun en karanlık yerlerinde gezinen, kâinatın gördüğü en büyük romancıdır o” diye, unuttum. 1863 yılında yazdığı Yeraltından Notlar’da modern burjuva insanının yalnızlığının belki de ilk gerçek betimlemesi yapılmıştır. Öylesine çarpıcıdır anlatımı. Ve o, acıyı herkesten farklı tanımlar. Sigmund Freud ‘Dostoyevski ve Baba Katilliği’ yazısının en başında der ki: “Dostoyevski’nin karmaşık kişiliğini dört ayrı yönden ele alabiliriz. Dostoyevski, yaratıcı bir sanatçı, nevrozlu bir hasta, bir ahlakçı ve günahkâr bir kimsedir. Bu şaşırtıcı karmaşıklığın içinden çıkmak pek kolay değildir.” Devamına şunu ekler; “‘Karamazof Kardeşler’le hiçbir roman boy ölçüşemez.” Bizim Orhan Pamuk da İletişim yayınlarından çıkan aynı romanın arka kapağına benzer şeyler yazmıştı; “Bana göre geçen bin yılın kitabı Dostoyevski’nin ‘Karamazov Kardeşler’idir.” Değerlendirmesinin sonuna da, “İnsan, okumanın verebileceği en büyük armağanı alır,” notunu bırakmıştı. Ne demiştik, ‘Acıyı Dostoyevski ile Sevmek.’ Acı; acı, yalın ve katıdır. Acıyı gerçekten yaşayanlar, acıyı süslemeden, tüm yalınlığıyla anlatabilenlerdir. Acı çok başka bir duygudur, sevince benzemez, sevinç gibi bölüşülmez. Acı tek başına adam gibi yaşanır. Bu, yüze kederli bir maske takmak ve o yüzle insanların arasında dolaşmak, devamlı somurtmak değildir. Gerçek acıyı yaşayan, “Başkaları ne der” kaygısından kendisini kurtarmış, gerektiğinde gülen, icabında şarkı söyleyen, sinemaya, tiyatroya giden, çeşitli etkinliklere katılan insandır. Ve bir anlık bir ezgi veya ‘onu’ hatırlatan bir şey duyduğunda acının çukuruna çekilirler… Acı, onlara ölüm korkusunu dahi unutturmuştur. Baba katilliği… Freud, “Dünya edebiyatının en büyük üç eseridir” der, Oedipus, Hamlet ve Karamazov Kardeşler için. “Aynı konuyu, yani baba-katilliğini ele alması rastlantı olarak açıklanamaz. Üstelik bu üç eserde de söz konusu davranışın kaynağı, yani bir kadın yüzünden doğan cinsel düşmanlık açıkça ortaya konulmuştur.” Dostoyevski’yi ve yazdıklarını inceleyen bazı yazarlar, Dostoyevski’nin kumara düşkünlüğü için, kumar, bir çeşit kendini cezalandırma yöntemiydi derler. Acıyı cezayla hafifletmek mi? Öncelikle belirtmeliyim; roman yazmayı meşguliyet ya da maddi kazanç yolu olarak seçenlere Dostoyevski hiç iyi gelmez, kendi yazdıkları gözlerinde küçülür, ‘bunun üstüne kalem oynatmaya değmez’ veyahut ‘bana burada ekmek yok’ duygusu yaşatır. Ama meşguliyet ya da maddiyat düşüncesi olmadan, hayatının parçası, bir kuşun uçuşu, bir ihtiyacın karşılanması anlamında yazanlara ne Çehov, ne Dostoyevski ne Honoré de Balzac, ne Ernest Hemingway, ne Tolstoy etki eder. Onlar, üstatlardan aldıkları feyzlerle daha bir aşkla kendi tarzlarının ihtiyaçlarını giderirler. Bir de ‘bunun üstüne kalem oynatılmaz’ dedirtmeyen yazarlar vardır, onlar ‘ben de yazarım,’ duygusu aşılarlar. Onları ya beğenerek okursunuz ya da kitabının yarısına gelmeden elinizden bırakırsınız. Mesela Orhan Pamuk benim için öyledir. Onun romanlarını okuduğum zamanlar, yazma konusunda kendime olan güvenim artar. Yanlış anlaşılmasın, tarzdan bahsediyorum. Kendileri Nobel’le onurlandırılmış önemli bir romancımızdır. Onun Cevdet Bey ve Oğulları hariç tüm eserlerini okumuş biriyim, içlerinden de en çok İSTANBUL eserini beğenmiş, oradaki anlatıma bayılmıştım. Bir de onun -konumuzla alakasız- Türk romanı hakkındaki değerlendirmesi önemlidir. “Bütün romancılar daha önceden kurulmuş yapılardan, bulunmuş, kullanılmış tekniklerden yola çıkarak işe başlarlar. Pek az romancı sonradan kendi yapısını ve özgün tekniğini bulabilir. Sanırım birçok Türk romanının şaşılacak kadar birbirine benzemesinin nedeni de bu...” Tekrar Dostoyevski’ye dönüp noktayı koyalım. Bana kalırsa yeryüzünün gelmiş geçmiş dâhi yazarları listesinin en başında Dostoyevski olmalıdır, ben onun gerçekçi romancı yanını sevdim. O, insan denilen mahlukatın gayya kuyusunun en dibine -hiçbir yazara nasip olamayan şekilde- ulaşıp, büyüklüğünü bütün insanlığa göstermiştir. Öyle değil mi? “Orada, leş gibi kokan iğrenç yeraltında, alaya alınarak gücendirilmiş sıçancık yavaş yavaş kine; soğuk, zehirli, özellikle sonu gelmez bir kine boğulur.” Evet, evet, Dostoyevski’nin kurtuluşu ‘acı’da bulduğunu tartıştılar, bir yüzyıl süresince dünya edebiyatçıları. Ama zaten, o şunu söylemişti. “Şurası kesindir ki, bizler, acıyı bazen tutkuya varan bir sevgiyle severiz.” |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Ev Hapsi Günlerinden - 02/09/2021 |
Salgının kısıtladığı günlerde... |
Kitap Korkusu - 18/06/2021 |
Kitap korkusu öyle azımsanacak bir korku değildir... |
Sanatçıya Nasıl Bakılmalı - 25/05/2021 |
Necip Fazıl Kısakürek Anısına |
Ne Söylediğin Değil, Nasıl Söylediğin Önemlidir - 11/05/2021 |
Hayırlı bayramlar... |
Romancılar İçin Tarih Bilgisi Şart Mıdır? - 09/04/2021 |
Tarih bilgisi ve nesnellik |
Kabullendiğimiz Fikirler Kendimize mi Aitler? - 12/03/2021 |
Otobüste Unutulan Dergi |
Şaşmak Şaşakalmak - 10/02/2021 |
Şaşırmak-şaşırmamak, şaşmak-şaşmamaktan başka bir şeydir. |
Yazar mı? Yazan mı? - 22/01/2021 |
Mesele, biz yazalım, siz okuyunuz meselesi midir? |
Memleket Hikâyeleri - 30/12/2020 |
Refik Halit Karay |
Devamı |