Nurittin Günay
nrttngny@gmail.com
Çocukluğumun Oyunları
24/10/2020 Çocukluğum Mersin Antalya yolu üzerinde şirin bir kasaba olan Limonlu’da geçti. Evimiz yoldan dağlık kesime doğru eskiköy denilen yerdeydi. Limonlu bir kasaba olmasına rağmen alışkanlıktan olsa gerek soranlara burası için hep köy derdik. Köyde babamın evinin damına çıkınca o enfes manzarasıyla Akdeniz Mersin Antalya karayoluna canlı bir dekor gibi görünürdü. Belki sesleri duyulmaz ama kıyıya vuran dalgaların beyaz köpükleri ve denizin üzerinde uçuşan balıkçıl kuşları görebilir. Bazen yol çok kalabalıktır. İki yönlü akar trafik, tıpkı sürekli hareket eden karıncalar gibi. Evin içinde telefon sinyalleri zayıf olduğundan çoğunlukla rahat konuşabilmek için dama çıkarım. Yine öyle bir zamanda dama çıktığımda çocukluğum geldi aklıma yola doğru bakınca. Şimdiki teknolojiden yoksun, kendi oyuncaklarımızı kendimiz yaptığımız, kendi kendimize oyunlar kurgulayıp oynadığımız, sıkıldığımızda yeni arayışlara girdiğimiz çocukluk yıllarım ve o yıllarda oynadığımız oyunlar geldi aklıma. Gülümsedim kendi kendime. Ne kadar erken gelmişiz dünyaya; şimdiki çocuklar ne kadar şanslı diye hayıflandım. Ama biraz düşündükçe yokluğun bizi düşünmeye, eldeki imkanlarla mutlu olmaya, üretmeye yönelttiğini anlayınca hiç pişman olmadım. Bizler yokluk içinde büyüdük belki ama o yoklukta bile mutlu olmayı başarabildik. Çünkü üretiyorduk, yaparak, yaşayarak öğreniyorduk. Başardıkça da mutlu oluyorduk. Bu yüzden o oyuncaklar, oyunlar bizim için daha kıymetliydi. Bazen bir eski motosiklet, otomobil ya da kamyon lastiği peşinden koşar bazen bu araçların iç lastiklerini şişirip yüzerdik Akdeniz’in serin sularında. Bazen eskimiş bir tokyo terliği kesip tel arabamızın tekerleklerine takardık ses çıkartmasın diye. Topaçlar çevirir, çelik çomak oynardık, futbol oynayacak kadar kalabalık değilsek. Kış aylarında ocak başında dizilir, ayaklarımızı ocaktan tarafa uzatır önümüz ısınıp arkamız üşürken ayak saymaca oynar son kalana da sorardık “Kırk katır mı kırk satır mı? Diye. Buğday, mısır, nohut, çıtlık ve fıstık karışımı kavurgalar yapılır, hikayeler anlatılırdı uzun kış gecelerinde. Herkes pür dikkat dinler korksa bile kimse korktuğunu belli etmezdi. Yakan toplar, istoplar, üç kale, birdir bir, uzun eşek, kör ebe, saklambaç. Ne kadar çok oyun varmış. Çizgi oyunları, beş taş, köşe kapmaca ve daha aklıma gelmeyen ne kadar çok oyun. İşte ben bu gün çıkınca yine babamın evinin damına tıpkı çocukluğumda kuzenimle damdan ayaklarımızı sarkıtıp arabaları saydığımız gibi Akdeniz’e paralel giden Mersin Antalya yolunda her iki yöne giden arabaları saydım on dakika boyunca. Kim mi kazandı? Tabii ki çocukluğum. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Babamın Jübilesi - 12/10/2021 |
Zamansız yağan bir yağmur gibi Apansız geldi sorunlar Ve yakıp yıkmaya Ve yürekleri dağlamaya başladı acılar Ve fırtına öncesi sessizlikti ağıtlar |
Gülden - 28/03/2021 |
Adını gül koydum çiçeklerin en güzeli gülden |
Yaprak Dökümü - 05/03/2021 |
Yaprak Dökümü |
Tarihin Tanıkları - 05/03/2021 |
Tarihin Tanıkları |
Atasözleri - 19/12/2020 |
Atasözleri, halk kültürünün bir yansımasıdır. |
Yangın - 20/11/2020 |
Sadece ağaçlar mıydı, toprak hırsı ve rant uğruna cahilce, bilinçsizce çakılan çakmağın, atılan sigaranın, kırılmış camın çıkardığı, rüzgarla şiddetlenip harlanıp büyüyen; yeri çıplaklaştıran, göğü kirleten, ocakları söndüren, hayvanları öldüren.... |
İyi Saatte Olsunlar - 20/11/2020 |
İyi saatte olsunlar geliyor bazen bana. Epey de kalabalık geliyorlar. Genellikle çok uzun kalmıyorlar ama kaldıkları anı dolu dolu yaşıyoruz birlikte. |
Kaderim - 03/10/2020 |
Bilmiyorum kaç çift vardır, yolları bizim gibi kesişen, hikâyeleri bizimkine benzeyen? |
Çaresizliğin Gözyaşları - 02/10/2020 |
Öykülü şiir |
Devamı |