• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/kitapkonagi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
Okuyalım, Okutalım
Takvim
Site Haritası
Abdullah Küçük
abdullah.kucuk@hotmail.com.tr
Roman Kişileri
13/11/2020

“Anlatı kişilerinin duyguları, davranışları, gerçeğe, gerçekliğe bakışları sahihlikten uzak olunca, bu kişiler romanın kurmaca dünyasında bir gerçeklik kazanamıyorlar; daha doğrusu, romanın kurmaca dünyası gerçekleşemiyor” der bir yazarımız. Doğrudur, bir romancıyı en mutlu eden şeydir -romanı ne denli şurasından burasından eleştirilirse eleştirilsin-, ortak okuyucu görüşü olarak, “Karakterlerini yolda görsem tanırım” denmesi. Sanatçının alkışa olan ihtiyacı gibi romancıyı çok mutlu eder bu söz, kişileri için söylendiğinde.

Roman kişilerini ete kemiğe büründürmek önemlidir. Ama fazla incelik gerektirir. Mesela, eğer roman kişisi bir acı çekiyorsa, çekilen acıyı çekilmeye değer kılacak eylemleri olmalıdır.

“Roman, günlük yaşamda geçerliği bulunmayan, kendine özgü kuralları olan bir sanat yapıtıdır; romandaki kişiler işte bu kurallara uygun biçimde yaşadıkları zaman gerçeklik kazanırlar. (…) Roman yazarı bir kişi hakkında her şeyi biliyorsa, o kişi gerçektir. Yazar bildiklerinin hepsini bize anlatmak istemeyebilir; bildiklerinin çoğunu, hatta herkesin açıkça görebileceği şeyleri bile gizleyebilir. Ancak, söz konusu kişi hakkındaki her şeyi açıklamamış da olsa, romancı bizde her şeyin açıklanabileceği yolunda bir duygu uyandıracaktır. Bu duygu ise, günlük yaşamda hiçbir zaman edinemeyeceğimiz bir gerçeklik izlenimi yaratır.”

Forster, Roman Sanatı kitabında böyle diyor ve ekliyor, “En önemlisi, roman kişilerini yaratan da, anlatan da aynı kimsedir.”

Buradan anlıyorum ki, gerçek yaşamla, kendine özgü kuralları olan roman sanatını birbirine karıştırmamak gerek. Yani romandaki kişiler, ancak roman sanatının kurallarına uyarak yaşayacaklardır.

Bu bağlamdan bakınca bazı romancıların kişisini tanımadığını anlıyorum. İşte o an o romanı okumakta zorlanıyorum. Bir okuyucu olarak o karakteri yazarından daha iyi tanırsam, yazarın oluşturduğu kişiye yüklediği, onu soktuğu işler ters gelmeye başlar. Tuhaf bir durum. Dediğim gibi, en önemli mesele, roman kişilerini ete kemiğe büründürmektir bir romancı için.

“Bu adamların hepsine metreslik ettiğini biliyorum, ama yine de seviyorum seni,” diyordu romanın kahramanı olan Emilio, sevgilisine. Ya da bir kenti betimlerken orayı okuyucunun gözünde ne güzel canlandırmıştı Svevo. “… kent ayaklarının dibinde dilsiz, ölü gibi yatıyordu, yukarıdan bakıldığında yaygın bir renk lekesinden başka bir şey olmayan deniz de öyle; kıpırtısız sessizlikte kent, deniz, tepeler, hepsi bir bütünmüş gibi gözüküyorlardı…”

Aynı zamanda romanın bütünü de önemlidir, “bir sürü şey üzerine düşünmeye zorladı beni,” derim bazı romanları okuyup bitirdiğimde. Bana göre de bir romancı gerçekliğe kavramlarla değil, imgelerle bakmalıdır. Tam burada Orhan Kemal’in, Kemal Tahir için ettiği söz aklıma geliyor: “Ben onu tanırım, o beni tanır. Eğitimi ne okulu ne. Yahu diyorum, bırak bu iktisatçı, sosyolog, felsefeci pozlarını. Herkes kendi işini yapsın. Sen roman yaz roman diyorum. Fakat roman yaşanarak yazılır. Tek bir yaşantısı yok. İşte bu boşluğu gidermek için, felsefeden, sosyolojiden, tarihten yardım umuyor. Yaşamamış efendim. Olmaz.” Yaşar Kemal için de: “Kör’e bakma sen. Anlamaz toplumu. Dağdan geldi şehre sığmadı. Şimdi dağı da unuttu, şehri ise bilmiyor. Git biraz dolaş dağları gör, tazelen, diyorum. Beyimiz salonlarda içki içiyor. İçki içip masal yazmayı Yaşar’da gördük.”

Aslında Kemal Tahir de Yaşar Kemal de arkadaşıdır Orhan Kemal’in, takılıyor onlara, fakat asıl demek istediği şey, romancının yaşama katılması, sahici yaşama. Yoksa eserindeki kişiler güdük kalır, ete kemiğe bürünmez.

Umberto Eco’yu bilmeyen yoktur, onun “Gülün Adı” romanını edebiyatla ilgili hemen herkes bilir. Eco’nun şu sözlerinin altını çizmişim. “… yazar yazdığını yorumlamamalıdır. Ama niçin ve nasıl yazdığını anlatabilir…”

Romandaki olaylar 1327 yılının sonuna doğru, İtalya’da bir manastırda geçiyor. Roman iki alanda gelişiyor. Papa’nın temsilcileriyle İmparator’un temsilcilerinin tartıştıkları İsa’nın yoksulluğu konusu; Gülün adı, bu yanıyla, ortaçağı yansıtan, bir tarihsel roman; ve manastırdaki gizemli ölümler. Yedi günde yedi ölüm. Bir yanıyla da polisiye roman, kimilerine göre de o bir polisiye roman başyapıtı. Konumuza dönersek, Umberto Eco, Papayı o kadar yerinde tanımlıyor ki, budur işte diyorsunuz.

“Gökyüzü için de yeryüzü için de karar veren kimsenin gerçekten kendisi olmasını istiyor…”

Eco, önsözünde demiş ki; “yalnızca anlatma tadı için anlatmakla kendimi özgür hissediyorum.” Şimdi onun “roman kişisi” konusunda yazdıklarına bakalım.

“Duyguya karşı savaş çok çetin oldu. Bir duygu anında William’ın (kahramanı) ağzından, Alano di Lilla’nın Natura ağıtına göre biçimlendirilmiş güzel bir dua yazmıştım; sonra ikimizin de duygulanacağımızı anladım; ben yazar olarak, o roman kişisi olarak…” Oluşturduğu kahramanın düştüğü yoksulluğa ağlayan başka bir yazar hatırlıyorum… Biz Eco’nun yazdıklarını okumaya devam edelim. “Sanatsal nedenlerle, ben yazar olarak duygulanmamalıydım. O da roman kişisi olarak duygulanamazdı, çünkü mayası başkaydı; duyguları tümüyle zihinsel, daha doğrusu bastırılmıştı. Kitabı okuduktan sonra bir arkadaşım bana şöyle dedi: ‘Tek karşı çıktığım, William’ın hiçbir zaman bir acıma davranışı göstermemesi.’ Bana yanıt veren bir başka arkadaşımın sözlerini aktardım ona: ‘Doğru, onun acıma üslubu bu.’ Belki de öyleydi. Öyle olsun.”

Sahiden de roman kişileri içinde yaşadıkları dünyanın yasalarına göre davranmak zorunda mıdırlar? Peki, bu konuda ÇEHOV ne diyor. “Ne durumda olduğunu gösterirsen, insan daha iyi olacaktır.” Usta, bu kısa cümleyle her şeyi açıklamıştır bana göre. Sonra bir yazısında, “…kişilerinin yerine savunmalar yaparak, karşılaştıkları sorunlara ahlaksal çözümler esinleyerek oyunu bozmamalı...”

Yani kısaca ve mealen roman yazarlarına diyor ki, sık sık araya girip oyunu bozmayın, bırakın okuyucu kendiliğinden bir kanıya varsın.

“Bakın kendinize, nasıl kötü, sıkıntı içinde yaşadığınızı görün.”

Üstadın tüm söylemek istediği bu aslında. Sonra doğa betimlemelerinden bahsediyor, “Okuyucu gözlerini kapadığında gözü önünde bir tablo oluşsun.” Bu konuda aklıma Yaşar Kemal’in bir sözü geliyor.  “…her okuyucu bir romanı okurken okuduğu romanı başından sonuna kadar yeniden yaratır. Diyelim ki bir zeytin ağacı geçiyor romanda, okuyucunun bahçesindeki zeytin ağacı gelir, romanın içine oturur. Bir ovayı okursa bildiği, yaşadığı ovayı getirir gözlerinin önüne. Hiç ova görmemişse, bir ova yaratır oraya koyar. Romanların gücü bu yaratmaya bağlıdır.”

Cehov’un şu çarpıcı sözleriyle konuyu noktalayalım.

“… sanat yaparken insan, yalan söyleyemez. Aşkta, politikada, tıpta yalan söylenebilir, insanlar, hatta Tanrı aldatılabilir, örnekleri var bunun ama sanatta yalan söylenemez…”

Bu da böyle… 



572 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Ev Hapsi Günlerinden - 02/09/2021
Salgının kısıtladığı günlerde...
Kitap Korkusu - 18/06/2021
Kitap korkusu öyle azımsanacak bir korku değildir...
Sanatçıya Nasıl Bakılmalı - 25/05/2021
Necip Fazıl Kısakürek Anısına
Ne Söylediğin Değil, Nasıl Söylediğin Önemlidir - 11/05/2021
Hayırlı bayramlar...
Romancılar İçin Tarih Bilgisi Şart Mıdır? - 09/04/2021
Tarih bilgisi ve nesnellik
Kabullendiğimiz Fikirler Kendimize mi Aitler? - 12/03/2021
Otobüste Unutulan Dergi
Şaşmak Şaşakalmak - 10/02/2021
Şaşırmak-şaşırmamak, şaşmak-şaşmamaktan başka bir şeydir.
Yazar mı? Yazan mı? - 22/01/2021
Mesele, biz yazalım, siz okuyunuz meselesi midir?
Memleket Hikâyeleri - 30/12/2020
Refik Halit Karay
 Devamı
Fikir Konağı
Abdullah Küçük
Ev Hapsi Günlerinden

Ali Haydar Koyun
Rakamlarda büyük, güç de zayıf olan topluluk

Derya Kadıoğlu
Yalvaç'ın İnsanları

Fırat Han Koçak
Dünyayı Sömüren Küresel Çeteler - 4

Hanife Mert
Eylül ve Hüzün

Zehra Gaylan Yüksekkaya
"Sahi, Neydi Bayram?"

Abdullatif Acar
Umut Adına Martı Olmak

Afşin Selim
Kitapla Diriliş

Ahmet Aytaç
Yazmak kolaydır, Okutturmak büyük marifet ister...

Altun Özmeşe
Kalpteki Kor Parçası

Aslı Ersoy
Zıtlıkların Öğretisi*

Aynur Hazar
Nice Ömürler Eskir Yaşamanın Teninde

Ayşen Kurban
Eksiğim

Aytekin Duran
Görmek ve Duymak Nasıl Bir Duygudur...

Beyhan Uygur
Şekerci Dede ve Tonton Eşi

Burak Kılıçaslan
Burak Kılıçaslan: Emin Demir ile "Ferman" Üzerine Bir Söyleşi

Çağrı Cebeci
Çağrı Cebeci: Yaşlılık

Dilruba Başak
Her Şey Sevince Güzel

Diyanet İşleri Başkanlığı
Öfkeye Hakim Olmak

Engin Dinç
Dil Belası

Ergül Yılmaz
Bir Demet Şiir

Gamze Karadağ
Kayahan Demir: Gaipten Sesler

Gamze Parlak
İnsanlık Nereye Gidiyor

Gözde Karadağ
Gözde Karadağ: Hakan Yusuf Yılmaz - Alpagut Budun 1 Beklenmedik Keşif

Gülhan Teke Genç
Evrildik (mi?)

Hatice Yatkın Yetişen
Adımı Unutma (İmza: Kadın) / Kitap Yorumu

Havva Yaşar
Tefekkür Üzerine Hasbihal

Hayrettin Gönül
Zaferimiz Daha Bir Yaşında!

İbrahim Ethem Gören
Bir Burak bekleniyor!

İlhan Özgür
Türk Eri

Kaşif Meriçli
Kaşif Meriçli: Little Fugitive

Mahmut Ferhat Alptekin
Demokratik Sol

Mecbure İnal Vela
Çizdim, oynamıyorum!

Mehmet Aydın
Ömer Faruk Kaya: Sus ve Bana Aşkı Anlat

Merve Güney
Güneşin Kızı Biterken

Meryem Seyda Parlak
Psikoloji’ye (Ruh Bilimine) Olan İhtiyaç

Muharrem Dere
Doğu, Batı. Dost, Düşman! Kime Göre?

Murat Ginlik
Kısacık ve Çok Uzun Bir Hikâye

Murat Şaşzade
Küçük Tuhaflıklar

Mustafa Gündoğdu
Ölüm Var...

Nagihan Örsel
Sadece SEN!

Nazan Arısoy
Yağmur'un Aşka Teslim Oluşu

Necati Dilek
Uğruna Şiirler Yazılan Kadın

Necdet Bayraktaroğlu
Büyük Türk Devlet Adamı Timurhan'ın Hayatı, Vasiyeti ve Yasası olan Tüzükat-ı Timur

Nermin Güday Kaçar
Asker Yolu Beklerim

Nurcan Dağ
Yalancı Pollyanna Kitap İncelemesi

Nurhan Işkın
Dedemin Saati

Nurittin Günay
Babamın Jübilesi

Özlem Akşit
Selamlaşma Geleneğinin Toplum ve Gençliğimiz İçin Anlam ve Önemi

Pakize Şeyma Kandemir
Salgının Yeni Yazarları 1

Selahattin Doğan
İyilikde İnatlaşmak

Şükran Pınarcan
Duran Çetin Cüneyt kitabı yorumu

Turan Yalçın
Çay Felsefesi

Yasemin Ilgın
Yasemin Ilgın: Hayallerim

Zeynep Didem Gezgin
Merhamet