• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/kitapkonagi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
Okuyalım, Okutalım
Takvim
Site Haritası
Abdullah Küçük
abdullah.kucuk@hotmail.com.tr
Ev Hapsi Günlerinden
02/09/2021

Nasıl ki bir dostu özler, sırf sesini duymak için ara sıra telefon eder hal hatırını sorar ya da bir parkta veya bir kafede buluşur çay, kahve içer, yemek yeriz; bunun gibi bazı kitaplarımı da ara ara özlerim. Kitabı elime alır, onunla vakit geçirir, okşar, yapraklarını havalandırır, arka kapak yazısına göz atar, herhangi bir sayfasını, altını çizdiğim cümleleri okur, onunla hasret giderirken, birlikte geçirdiğimiz iki-üç günü anarım.

Salgın döneminde eve kapanmaktan dolayı kitaplarla fazlasıyla haşır neşir oldum. Yıllar evvel okuduğum kitaplarla hasret giderdim ancak uzun süredir buluşup laklak edemediğim arkadaşlarımı özledim. Lakin kimseye de hadi buluşalım diyecek durumda değildik. Bu durumda dağa vuran o büyüleyici gün batımının renklerini seyretmeye, yürüyüşlere çıkarım. Aslında yürüyüşteyken iki dost görmeyi umut ederim ancak kendim de dâhil herkes maskeli olduğundan isteğim gerçekleşmez. Karşıdan gelen bir tanıdık, bir arkadaşsa, maskelerden dolayı selam veremeden gelip geçeriz, o vakit aklıma bir şarkı takılır, turuncu göğün manzarasına bakıp yürürken.

Selam vermeden gelip geçersin/ Mahzun kalbimi delip geçersin/ Yeşil gözlerle süzüp geçersin/ Garip gönlümü ezip geçersin...

Öylece salgın öncesi dünyaya gider, ‘ne çok görünmez maskelerimiz olurdu, insandan insana, ortamdan ortama, olaydan olaya değişen’ diye düşünür, Tanrı sırf bizi cezalandırmak, aklımızı başımıza getirmek için, “Takın şu gerçek maskeleri yüzlerinize, bari birbirinize saldığınız virüsten korunun!” diye herhalde mesaj gönderdi sonucuna varırım.

Dünya gitgide tatsızlaşıyor. Gelecek olan hatta gelmiş bulunan dijital dünyada insanların daha da robotlaşacağını görür gibiyim. Hani Elon Musk’un boşadığı karısı, “Burası Elon’un dünyasıdır ve biz diğerleri orada yaşamaktayız” demişti ya... Tadı yok sensiz geçen ne baharın ne yazın şarkısındaki gibi bir yaşamın kucağına oturduk.

Hani bir şiir vardı, sonu şöyle biten;

Bütün sevdiklerimin adları gibi

Adınız geliyor aklıma.

 

Son yürüyüşlerin birinde güneşin batışını seyretmek için küçük bir parkın bankında oturup, bir grup kuşun gökte dolanıp durmalarına odaklandım. Gösteri kimeydi, grup grup dağılıp tekrar birleşmeleri ne içindi? Kuşlar güvercin mi, kırlangıç mı, sığırcık mı ne fark eder? Bir arkadaşım “Kuşların fotoğrafını çek, Google’ye okut, hangi kuş olduğunu gösterir,” dedi. Dedik ya, burası dijital dünya. Her neyse kuşlar gidip iki yüksek apartmanın damlarına, damların bacalarına kondular. İçlerinden biri -liderleri olabilir?- “Hadi çocuklar gün batıyor, siz oraya, biz de buraya tüneyelim” diye talimat veriyor olabilirdi anlamadığımız bir işaretle.

Beklentim sonuçlanmadı, bir dostla iki muhabbet edemeden eve ve kitaplarıma döndüm. Elim ilk Vladımır Nabokov’un ‘Rua, Dam, Vale’ romanına gitti, kitabın önsözünü okudum.

“Bütün romanlarımın en şenliklisi, şu hergelenin cingözüdür. Karmaşık ve esritici oluşumunu ne sürgün, ne yokluk, ne özlem etkiledi… Sürgün Rusların yayınevi ‘Slovo tarafından Korol,’ Dama, Valet adıyla yayımlandı. Yirmi sekiz yaşımdaydım… On yıl dolmadan konuksever, pişman, salkım salkım çiçek açmış bir Rusya’ya döneceğimizden emindik.”

Tatlı bir hüzün çöktü omuzlarıma. Kitabı aldığım yere bıraktım. Çehov bir Ermeni kızını anlatıyordu bir hikâyesinde, onu hatırladım. Güzel bir kızdı, Çehov öyle anlatmıştı, ama kitabı bulamadım raflarda.

Her neyse, hani insanda hüzün uyandıran güzellikler olur, bulanık bir hüzün. Bir yerde, bir toplulukta veya gemiden inen kalabalıklar arasında birini görürsünüz, yürüyüp gider, siz onun için bir hiçsinizdir. Öyle olması da normaldir. Hüzünlenir, yitirdiğiniz birini hatırlarsınız, görüşmenizin bir daha mümkün olmadığı... Çehov’un hikâyedeki kızı bende öyle bir hüzün uyandırıyordu.

Coetzee’nin ‘Barbarları Beklerken’ romanını aldım elime, bir cümle takıldı gözüme. “Bu kadarla da kalmadı; bazen sevişmelerin ortasında öyküsünün akışını kaybeden bir öykücü gibi yolumu kaybettiğim tedirgin edici anlar oluyordu…”

O an Nazım’ımdan bir cümle, “Ferhad usta, Ferhad usta! Bu güzellik niçin mahzun eder seni,” sözleri beynimi tırmaladı. Devrilen domino taşları gibi her öykü bir diğerini ittirdi. Hüznün ılık esintisi iyice çöktü omuzlarıma.

Böyle anlarda iki romancı aklıma takılır. İlki Sabahattin Ali’dir. “Neden onu fazla yaşatmadılar ki?” Bu boynumu aşan bir sorudur. Sabahattin Ali’nin ‘Kürk Mantolu Madonna’sını okumadım. Memlekette okumayan bir ben kalmışımdır. Gırla yorum yapılmış. Gene de içimden gelmez ‘onu’ okumak. Onun bir “Uyku” hikâyesi vardır, çoğu kişi bilmez o hikâyeyi, çünkü sözü edilmez. Sözü edilmeyen ne çok güzellikler vardır. Sonra anlamsızca sinirlenirim, yüzüm düşer, kime kızdığımı bilemem, yeniden hüzünlenirim.

Beni hüzünlendiren ikinci romancı Orhan Kemal’dir. Babasının hayatına ayrıca hüzünlenirim. Ruhum hüzün havuzunda yüzerken muhakkak Orhan’ın kitaplarından birini rafından alır, ortalarından birkaç sayfa okurum, ya sakinleşir ya güler ya da hiddetlenirim. Onun ‘Teber Çelik’in Karısı’ adlı bir hikâyesi var. Kadın bir başkasıyla yatarken “Kocam olacak o herif beni orospularla aldatıyor, parasını orospulara yediriyor!” diye öfkelenir. Bana göre Orhan Kemal konuşma dilini, yani sokağın dilini en yerinde yansıtan romancımızdır. Onun romanlarında eski mahalleler gözümde canlanır.

“Yazmak işin tortusuydu sadece,” demişti Bukowski. Onun ‘Kadınlar’ adlı kitabından bir cümle: “Kalkıp mutfağa gitti. Yürüyüşünü seyrettim. Kadınları uzun elbiseyle yeğlemişimdir hep. Çok daha zarif görünüyorlardı. Oldukça klas bir hatuna benziyordu Nicole. İki bardak ve bir şişe şarapla döndü…”

Bazen kimsenin hüzünlenmeyeceği bir cümle bizi hüzünlendirir, hani kimsenin gülmeyeceği bir film sahnesine güleriz, niçin güldüğümüzü kimse anlamaz… Öyle, bu cümle de beni hüzünlendirdi. Arada bir hüzünlenmek iyidir, kendimize gelir, toparlanır, en azından vicdanlarımız duyarlılaşır... Sararmış bir yaprağa bakıp iki damla gözyaşı döken insanlardan korkmayın, onlar hüzün uyandıran paragraflar gibidirler.

Bu da böyle... 



253 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Kitap Korkusu - 18/06/2021
Kitap korkusu öyle azımsanacak bir korku değildir...
Sanatçıya Nasıl Bakılmalı - 25/05/2021
Necip Fazıl Kısakürek Anısına
Ne Söylediğin Değil, Nasıl Söylediğin Önemlidir - 11/05/2021
Hayırlı bayramlar...
Romancılar İçin Tarih Bilgisi Şart Mıdır? - 09/04/2021
Tarih bilgisi ve nesnellik
Kabullendiğimiz Fikirler Kendimize mi Aitler? - 12/03/2021
Otobüste Unutulan Dergi
Şaşmak Şaşakalmak - 10/02/2021
Şaşırmak-şaşırmamak, şaşmak-şaşmamaktan başka bir şeydir.
Yazar mı? Yazan mı? - 22/01/2021
Mesele, biz yazalım, siz okuyunuz meselesi midir?
Memleket Hikâyeleri - 30/12/2020
Refik Halit Karay
Stephen King - 15/12/2020
Kabuslar Pazarı
 Devamı
Fikir Konağı
Abdullah Küçük
Ev Hapsi Günlerinden

Ali Haydar Koyun
Rakamlarda büyük, güç de zayıf olan topluluk

Derya Kadıoğlu
Yalvaç'ın İnsanları

Fırat Han Koçak
Dünyayı Sömüren Küresel Çeteler - 4

Hanife Mert
Eylül ve Hüzün

Zehra Gaylan Yüksekkaya
"Sahi, Neydi Bayram?"

Abdullatif Acar
Umut Adına Martı Olmak

Afşin Selim
Kitapla Diriliş

Ahmet Aytaç
Yazmak kolaydır, Okutturmak büyük marifet ister...

Altun Özmeşe
Kalpteki Kor Parçası

Aslı Ersoy
Zıtlıkların Öğretisi*

Aynur Hazar
Nice Ömürler Eskir Yaşamanın Teninde

Ayşen Kurban
Eksiğim

Aytekin Duran
Görmek ve Duymak Nasıl Bir Duygudur...

Beyhan Uygur
Şekerci Dede ve Tonton Eşi

Burak Kılıçaslan
Burak Kılıçaslan: Emin Demir ile "Ferman" Üzerine Bir Söyleşi

Çağrı Cebeci
Çağrı Cebeci: Yaşlılık

Dilruba Başak
Her Şey Sevince Güzel

Diyanet İşleri Başkanlığı
Öfkeye Hakim Olmak

Engin Dinç
Dil Belası

Ergül Yılmaz
Bir Demet Şiir

Gamze Karadağ
Kayahan Demir: Gaipten Sesler

Gamze Parlak
İnsanlık Nereye Gidiyor

Gözde Karadağ
Gözde Karadağ: Hakan Yusuf Yılmaz - Alpagut Budun 1 Beklenmedik Keşif

Gülhan Teke Genç
Evrildik (mi?)

Hatice Yatkın Yetişen
Adımı Unutma (İmza: Kadın) / Kitap Yorumu

Havva Yaşar
Tefekkür Üzerine Hasbihal

Hayrettin Gönül
Zaferimiz Daha Bir Yaşında!

İbrahim Ethem Gören
Bir Burak bekleniyor!

İlhan Özgür
Türk Eri

Kaşif Meriçli
Kaşif Meriçli: Little Fugitive

Mahmut Ferhat Alptekin
Demokratik Sol

Mecbure İnal Vela
Çizdim, oynamıyorum!

Mehmet Aydın
Ömer Faruk Kaya: Sus ve Bana Aşkı Anlat

Merve Güney
Güneşin Kızı Biterken

Meryem Seyda Parlak
Psikoloji’ye (Ruh Bilimine) Olan İhtiyaç

Muharrem Dere
Doğu, Batı. Dost, Düşman! Kime Göre?

Murat Ginlik
Kısacık ve Çok Uzun Bir Hikâye

Murat Şaşzade
Küçük Tuhaflıklar

Mustafa Gündoğdu
Ölüm Var...

Nagihan Örsel
Sadece SEN!

Nazan Arısoy
Yağmur'un Aşka Teslim Oluşu

Necati Dilek
Uğruna Şiirler Yazılan Kadın

Necdet Bayraktaroğlu
Büyük Türk Devlet Adamı Timurhan'ın Hayatı, Vasiyeti ve Yasası olan Tüzükat-ı Timur

Nermin Güday Kaçar
Asker Yolu Beklerim

Nurcan Dağ
Yalancı Pollyanna Kitap İncelemesi

Nurhan Işkın
Dedemin Saati

Nurittin Günay
Babamın Jübilesi

Özlem Akşit
Selamlaşma Geleneğinin Toplum ve Gençliğimiz İçin Anlam ve Önemi

Pakize Şeyma Kandemir
Salgının Yeni Yazarları 1

Selahattin Doğan
İyilikde İnatlaşmak

Şükran Pınarcan
Duran Çetin Cüneyt kitabı yorumu

Turan Yalçın
Çay Felsefesi

Yasemin Ilgın
Yasemin Ilgın: Hayallerim

Zeynep Didem Gezgin
Merhamet