Diyanet İşleri Başkanlığı
Nimet ve Farkındalık
20/12/2014 Âyet-i kerime’de Yüce Allah şöyle buyuruyor: “O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.”1 Hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bunları değerlendirmekte aldanmışlardır; bunlar sıhhat ve boş vakittir.”2 Hayat Rabbimizin nimeti olduğu gibi hayatın devamı için bahşedilmiş olan imkânlar da O’nun nimetidir. Bize bu nimetleri bahş eden Rabbimiz bunları en güzel şekilde değerlendirecek yolu da göstermiştir. Bize düşen, bunun farkına varmak ve gereğini yapmaktır. Bu konuda Kurân-ı Kerim’de şöyle buyruluyor: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.”3 İman bir nimettir, imanın tesis ettiği kardeşlik, huzuru temin için gösterdiği yol, birisine yardım eli uzatmanın verdiği haz, sağlığımız, işimiz, eşimiz, çocuklarımız, akrabalarımız, şu an yaşadığımız fakat yarın bulamayacağımız saatlerimiz birer nimettir. O halde ömrümüzü Rabbimizin istediği şekilde imar edelim. Bir hadis-i şerifinde: “Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın, meşguliyet gelmeden önce boş vaktin, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, fakirlik gelmeden önce zenginliğin kıymetini bil”4 buyuran Efendimiz (s.a.s) kıyamet gününde insanoğlunun ömründen, gençliğinden, kazancından ve bilgisinden hesaba çekileceğini haber veriyor.5 Peki, biz sorulacak bu suallere gönül huzuru ile cevap vereceğimizden emin ve hazır mıyız? Sahip olduklarımızın birer emanet olduğunun ve yarın asıl sahibinin yani Cenab-ı Hakk’ın huzurunda hesabının sorulacağının idrakinde miyiz? Geliniz Peygamberimiz (s.a.s)’in şu duasına kulak verelim: “Allah’ım! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilah yoktur; beni sen yarattın. Ben de senin bir kulunum; gücümün yettiği kadar sana verdiğim söz ve ahid üzereyim. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınıyorum. Bana verdiğin bütün nimetleri itiraf ettiğim gibi günah ve kusurlarımı da itiraf ediyorum. Beni affet. Zira günahları ancak sen affedersin”6 Bu, sadece bir dua değil aynı zamanda hayata Müslümanca bakıştır. Biz bu sözleri kaç defa dile getiriyoruz? Şöyle bir etrafımıza baktığımızda kaç kez içimizden bu duanın muhtevasını geçiriyoruz. Mü’min her iki dünyanın da nimetlerine talip olandır. Zira dünyasını, ahiret mutluluğu için vesile kılan kimse dünyasını da ahiretini de mamur eder. Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır. İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır.”7 Bu ayetlerde kastedilenler hem dünya hayatının hem de ebedi hayat olan ahiret nimetlerinin farkında olanlardır. Yüce Allah, nimetlerine karşı şükreden kullarını sever. Bu sebepledir ki Peygamberimiz (s.a.s) gece yarılarında uyanır ve Rabbine şükretmek için uzun süre ibadet ederdi.8 Çünkü nimetin farkına varan kulluğun da tadına varır ve ibadetlerinden zevk alır. Aşkla ibadet eden ise hem dünya hem de ahirette mükâfata kavuşur ve ömrü bereketlenir. Zira âyet-i kerîme’de: “Hani Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir”9 buyurur. O halde, bize bahşedilen nimetlerin farkına varalım. Bilelim ki, çevremiz, ailemiz, dostlarımız, ibadetlerimiz Yüce Mevla’nın ihsanıdır. Bugün bizimle olan yarın olmayabilir. Dostları, yitirmeden; ömrü, zayi olmadan; imkânları, elden çıkmadan; ibadetleri, güçten, takatten düşmeden iyi değerlendirelim. Rabbimiz nimetin kıymetini bilen ve şükreden kullarından eylesin. 1 İbrahim, 14/34 2 Buhârî, ‘Rikâk’ 1 3 Al-i İmran 3/103 4 Buharî, ‘Rikak’ 3 5 Tirmizi, ‘Sıfatü’l-Kiyame’ 1 6 Buharî ‘Deavat’ 1 7 Bakara, 2/201-202 8 Buharî, ‘Teheccüd’ 6 9 İbrahim, 14/7 Hazırlayan: Dr. Zekeriya TÜFEKÇİOĞLU |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Öfkeye Hakim Olmak - 01/04/2016 |
Yüce Rabbimiz bizleri öfkesine mağlup olanlardan değil; sabrı kuşanan, öfkesini yenebilen, haklıyken dahî affedebilen müttaki kullarından eylesin! |
Hakiki Sevgi: Allah'ı Sevmek, Allah İçin Sevmek - 03/04/2015 |
“Allah’ım senden seni sevmeyi, seni seven kişiyi sevmeyi, senin sevgine ulaştıran ameli yapmayı isterim. Allah’ım senin sevgini bana kendimden, ailemden daha sevimli eyle...” |
İman - 13/02/2015 |
İman, kötülüklere, şerlere karşı bir kilit; hayra, güzelliklere açılan bir penceredir. O pencereden bakıldığında ahlak, adalet, şefkat, merhamet, hakkaniyet, saygı ve sevgi görülür. |
Erdemli Bir Duruş: Sadâkat - 24/01/2015 |
Dünyevi ve uhrevi tüm ilişkilerini sadâkat ölçüsünde sürdüren kişi “emin” olur. Hem güven duyar etrafından, hem de çevresindeki herkese ve her şeye güven verir. Bu güven sayesinde birlik, beraberlik ve vefa duygusu kuvvetlenir. |
Ezan: Özgürlüğün Gür Sedası - 12/01/2015 |
Bu nida, günde beş vakit, minarelerimizde yankılanırken, Rabbimizi tasdike, O’na itaat ve ibadete çağırıyor müminleri. |
Paha Biçilmez Sermaye: Ömür - 26/12/2014 |
Ya Rabbi! Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı bereketli kıl! Ömrümüzü sâlih amellerle tezyin etmemizi bize kolaylaştır! Bahşettiğin iman nimetini son nefesimize kadar taşıyabilmeyi bizlere lütfeyle! |
Hicret: Fıtrata Yapılan Yolculuk - 24/10/2014 |
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) de şöyle buyurmaktadır: “Müslüman, elinden ve dilinden diğer müslümanların emin oldukları kimsedir. Muhacir ise Allah’ın yasakladığı şeyleri terk edendir.” |