Hayrettin Gönül
Mevlana'yı Anlamak, Yesevi'ye Varmak
21/02/2015 Günümüzün rutin kara tablosu ve en büyük şikayetidir, insanların birbirlerine karşı olan samimiyetsizliği ve inandırıcılığında ki yapmacılık hali. Evladın babaya, babanın anneye, annenin komşuya, komşunun dostuna takındıkları tavır çoğu zaman samimiyetsizlikten öteye gitmiyor maalesef. Gönülden hitap eden, candan seven, hoşgörüyü destur edinen insanların sayısı çevremiz de öyle azaldı ki, neredeyse o insanları klonlayıp gelecek nesile de bir iki tane bırakalım, onlar da mahrum kalmasınlar diyeceğiz..! 'O kadar da değilbe kardeşim' diyebilirsiniz. Fakat bahsettiğim samimiyet ile algılamış olduğunuz samimiyet çok farklı iki etken. Samimi görünen iki arkadaş yada iki kardeş yediği içtiği ayrı gitmez iken bile, herhangi bir menfaat karşısın da iki dakika da düşman olabiliyorsa, kimse bana bunun gerçek samimiyet olduğundan bahsetmesin. Toplumumuz da okuma kıtlığı malumunuzdur ki had safhadadır. Okuyan kitleleri azımsadığımdan felan değil ama okuyucuların yaklaşık yarısı pembe roman, yarısı da gerçek hayatın da işe yarayacak olan ilmi, fikri veya hatıra konularını tercih etmektedirler. İlim ve fikri kitapları okuyan insanlarımızın, en azından yine bir yarısı okuduğunu hayatın da faal olarak kullanmadığını var sayar isek, geriye okuyarak-yaşayan küçük bir kitle kalıyor. Bu sebeple de Tarihimizdeki ilim, irfan sahibi gönül insanları istisnasız gözardı ediliyor ve maalesef anlaşılmayı bırakın, aklımızdan isimden öteye gidemiyor. Şahsi fikrimdir belki katılırsınız belki de katılmazsınız ama, bence çocuklarımızın ilk okuyacağı kitaplar; Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in hoşgörü ve merhameti, Hz. Mevlana, Yunus Emre, Şems-i Tebrizi, Ahmet Yesevi, Karacaoğlan ve bu isimler gibi Tarihimiz de güneş gibi parlayan ilim insanlarının, gönül adamlarının, ilahi aşk'a eren güzel insanların hayatı ve samimiyetleri olmalıdır. Misalen Milli Eğitim Bakanlığının müfredatının sadece Dini, Ahlak ve Halkla ilişkiler kısımlarını bu ilim, irfan sahibi insanlar ile şekillendirmiş olsa idik, bugün henüz on üç yaşında ki bir kardeşimiz ilahi aşk ile söylenmiş olan bir Mevlana sözünü, yine yaşıtı olan bir kız kardeşimize fiziki aşk anlamın da sıradan bir mesaj olarak yazıp gönderebilirmiydi..?! Tabi ki hayır, zira onun anlamını kavradığı vakit kendisinden utanır ve bu aşkın büyük halini anlamaya mutlaka çalışırdı. İnancım odur ki, ne zaman; "Gönlü kırık, zavallı ve garip birini görürsen, yarasına merhem koy, yoldaşı ve yardımcısı ol" diyen, Hoca Ahmet Yesevi dergahın da pişemedik, ona kulak veremedik işte o zaman merhamet bizden ırak, zalimlik ve acımasızlık ise iblis ile kolkola girmiş ve maalesef peşimizi bırakmamıştır. Benliğimizi yitirmemize sebep, dirliğimizi yıkmaya heves eden garez Türk örf ve Adetlerinin Milli benliğimizden uzaklaşması ile ruhumuza yapışmış, bizleri perişanlığa doğru sürüklemeye başlamıştır. Ne acıdır ki yıllardır bunu yapanlar da Devlet eli ile yine bu Milletin vermiş olduğu yetkili kişilerdir. İşte bu kişiler yıllardır yetki aldıkları Milletimize kendilerine muhtaç etmeye çalışmış, kimileri direnmiş Şahsiyetini ön plan da tutmuş teslim olmamış, kimileri de nefsi hal'leri itibarı ile menfaat karşılığın da gönüllü teslim olmuşlardır. İki hal de hayatı idame eden insanlar arasın da, tabi ki menfaatine yenik düşenler iktidar, Şahsiyetini düşünenler ise her dönem azınlık olarak kalmıştır. Oysa tam aksi olması gerekir iken niye bu hale düştük..? Bakınız Hz. Mevlana şu sözüyle nasıl da uyarmış bizleri; "Ayran kasem önüm de oldukça, vallahi kimsenin balını düşünmem bile. Azıksızlık, ölümle kulağımı burksa bile, HÜRRİYETİ KULLUĞA SATMAM BEN..!" Ne kadar güzel izah etmiş ilahi aşk sahibi, gönlümüzün Mevlanası ama gel gör ki "Ne olursan ol yine de gel" dediğin de duymadık, gitmedik, gidemedik..! Velhasıl bugün çevrenizdeki şikayet ettiğiniz insanların en azından beş tanesine sorun ki Mevlana, Yesevi, Karacaoğlan okumuşmu bir satır, ne hazindir ki çoğu hayır diyeceklerdir. Tabiki burada önce hayatın da hiç kitap okuyup okumadığını sormak lazım gelir..! Sözün özü; Türk Milleti olarak pembe dizilerle, tarihi saptıran çakma sanat müsvettelerinin eserleri ile yaşar, bunlardan fikir edinmeye çalışır isek, bu konularda ki şikayetlerimiz maalesef artarak devam edecektir. Gelin en azından yeni nesillerimizi Kendi Kültürümüzle yoğuralım, ilimleri ile şekillendirelim, irfanları ile ufuklarını İlahi Aşk eşliğin de Türkçe olarak gösterelim.. Ve unutmayalımki biz, biz olamaz isek; bir, iri, diri olmamızı kimseler zaten istemez..! |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Zaferimiz Daha Bir Yaşında! - 31/08/2015 |
İhanete kol vermeyenlerin ve Misak-ı Milli ruhunu taşımaktan onur duyanların Zafer Bayramı Kutlu olsun... |
Türk Budunu'na Mektup ! - 04/07/2015 |
Ulu Soyum ! Neslin sürsün, namın yürüsün, Destanların kut olsun; Varsın düşman kahpe olsun, sen karşısında Türk ol yeter.. |
"Abdestsiz Namaza Durmak - Bir Yiğit Kalem" - 15/05/2015 |
Genç kardeşim için Cenab-ı Allah'tan ismi kadar Kudretli, soy ismi kadar kuvvetli olmasını diliyorum.. |
Vefa'nın Adı; Bir Kitap Bin Fırat - 14/04/2015 |
Bu vesile ile bütün Şehitlerimize Cenab-ı Allah'tan tekrar rahmet, Ahiret'te ise biz aciz nesillerine şefaat etmelerini diliyorum.. |
İnsanlar ve Sorgu - 28/03/2015 |
"Anlamayana bilgi neyler İzah etsen seni fizan eyler Bilmez fikir gönlü murat eyler Bu insanlar çok garip usta.." |
Küffar Bizi Öldürmez, Vatan Oluruz Her Ölümde..! - 07/03/2015 |
Sözün özü; "Hepiniz birer Türk Bayrağı'sınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin." |
İnsan ve Sınav - 19/02/2015 |
Bırak artık şikayet etmeyi, sen doğru oldukça Allah seninle, dualar seninle ve hayırlar seninle.. |