• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/kitapkonagi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
Okuyalım, Okutalım
Takvim
Site Haritası
Murat Şaşzade
Görev Tebliği
13/05/2016

Tibet yıllık izninde evde kitap okuduğu bir sırada, sıcaktan bunalıp dayanılmaz bir su içme arzusu duydu. Saat 18.00’e gelmek üzereydi ve kafasından bir hesap yaptığında şu ana kadar 4 lt su içtiğini fark etti. Ancak, susuzluğunun bir türlü geçmek bilmemesine bir anlam veremiyordu. Tekrar kitabına döndüğünde gözleri giderek yorulunca ara verdi ve gelen posta kutusuna içinde beliren dayanılmaz bir merak duygusuyla baktı. Acil davet konu başlığını görünce kendisine gelen yeni e-postayı açıp okumaya başladı. “Tam 18.30’da Efes Oteli’nde ol, İmza: Bay K.” Dudaklarında beliren bir tebessümle, “Bakalım Bay Kaşkol benden ne isteyecek diye düşündü.

Oturduğu koltuktan zor da olsa ayrılmayı başardı. Gardırobundan alelacele bulduğu bir siyah pantolonu giydi ve beyaz keten gömleği üstüne geçirdi. Evden dışarı çıkarken gözüne kestirdiği rahat ama şık bir ayakkabıyı giymeyi tercih etti. 
Sokakta saatine göz attı. 18.10’u gösteriyordu. En çabuk nasıl gidebilirim diye düşünürken, aklına Karaca Sineması’na çıkan güzergâh olan Sevgi Yolu geldi. Nasıl geldiğini bile fark etmeden sokağın başında bulmuştu kendini. Ve o noktadan itibaren anı yaşamayı tercih etti. Amerikan Kültürün önündeki karabiber ağaçlarının yapraklarını elinde ovalayarak kokusunu derin bir nefesle içine çekti ve Bay Kaşkol ile ne konuşacaklarını düşünmemeyi başardı.

Karaca Sinemasının önünden geçerken afişlerine hızla göz attı. Üçü de uyduruk Hollywood yapımı ucuz komedi filmleriydi. Daha fazla ilgilenerek vakit kaybetmeden yoluna devam etti ve Efes Otelinin döner kapısından içeri girdi. Hemen lobide göz gezdirerek oturan insanlar arasından Bay Kaşkol’u bulmaya çalıştı. Ancak tam saatinde buluşmaya geldiği halde, Bay Kaşkol’dan eser yoktu. Hayal kırıklığı içinde bekleyip beklememeyi düşünürken, ani bir kararla çıkmak istedi. Tekrar çıkışa yöneldiğinde, birinin “Tibet!” diye bağırdığını duydu. Arkasına döndü, buz gibi bakışlarıyla kendisine süzen uzun boylu, iri yarı sarışın adamı görür görmez, tanıdı.

“Yine mi sen?”

Adam sadece başını hafifçe sallayarak karşılık verdi.

“Bay Kaşkol, buluşma yerine neden seni gönderdi?”

“Sana cevap vermeye yetkili değilim, beni takip et.”

“Bu sefer zor kullanmayacaksın sanırım.”

“Hayır.”

Tibet, sezgilerine kulak vererek adamı takip etti. Birlikte otelden çıktılar. 

“Bu araca bineceğiz.”

Karşısında koca bir canavara benzeyen 2015 model GM Savana Van gördü. “Nereye gideceğiz?”

“Sabret, birazdan göreceksin.”

Araca tek hamlede bindi. Önde biri sürücü mahallinde olmak üzere siyah takım elbiseli iki adam vardı. Biner binmez araç hareket etti. Daha kendisini nereye götüreceklerini tahmin etmeye çalışırken, çok kısa bir yolculuğun ardından Montrö kapısında durdular. Mavi gözlü adam, “Buraya kadar, in,” dedi.

“Nereye gideceğim.”

“Doğru paraşüt kulesine, Başkan orada bekliyor.”

Kapı açılınca bir an inmekte tereddüt etti. Ancak arkasından itilince, yapacak bir şeyi kalmadı. GMC olanca gücüyle kalkış yapıp gözden çabucak kayboldu. Montrö kapısından içeri ayağını attığında, kendini ilk kez bu kadar iyi bildiği bir alanda yapayalnız hissetti. Sanki uçsuz bucaksız bir çölde kaybolmuş gibiydi. Bu ıssızlık duygusunu yenmek için adımlarını sıklaştırdı ve yere bakıp hızla paraşüt kulesine yürürken, vücudunun adrenalin salgıladığını hissetti.

Başını kaldırdığında hiç karşılaşmak istemediği bir durumla yüzleşeceğini fark edince “İşte, ayvayı yedim,” diye fısıldadı. Dört tane siyah köpek koşup birbirleriyle gürültülü biçimde oynarken içlerinden biri diğerlerini bırakıp durdu ve gözlerinin içine baktı. Köpeğin duruşundan tedirgin olan Tibet, paraşüt kulesine başka hangi yoldan ulaşabileceğini düşünüp yönünü değiştirdi. Sola doğru köpeğe bakmadan yürümeye başladı. Ancak arkasından adımlarının sesini duyunca, büyük bir hata yaptı ve koşmaya başladı. Köpek de yeri göğü inleten havlamasıyla uyuyan diğerlerini alarma geçirdi. Şimdi biri önde ve üç arkada olmak üzere köpek çetesi peşine düşmüştü. Yapacak çok az hamlesi olduğunu düşündü. Ve zihninde olasılıkları bir çırpıda değerlendirdi. Sırtını karşısına çıkan çınar ağacına yasladı. Artık üstüne doğru adeta kudurmuş bir halde koşan dört köpeğin saldırısını önden karşılamaya hazırdı. Dört köpek, karşısında yarım ay düzenini aldı ve dişlerini göstererek hırlamaya başladı. Hiç kıpırdamadan bekliyordu, fakat köpekler saldırmaktan vazgeçeceğe benzemiyordu. Biri havlayarak üstüne atlarken, güçlü bir refleksle hayvanın karın bölgesine attığı sert tekmeyle kurtuldu. Fakat geriye kalan üçü eskisinden daha büyük bir öfkeyle saldırmak üzereydi. Aklında şimşek gibi çakan bir fikirle, belindeki kemeri hızla çıkardı ve bağırarak başının üzerinde sallamaya başladı. Demir tokasıyla önüne gelene bakmadan köpeklere daire çizerek defalarca vurdu. Her defasında ısırılmaktan kurtuldu. Kısa sürede üçünü savuşturdu ve başa çıkmayan köpekler arkalarına bile bakmadan kaçtı.

Tüm gücü tükenmişti ve kendini yere bırakarak sık sık nefes almaya başladı. Elini gömleğine götürdüğünde, terden sırılsıklam olduğunu fark etti. Gücünü tekrar toplayınca ayağa kalktı ve çevrede köpeklerin olup olmadığını kontrol etti. Hiçbirini görmeyince paraşüt kulesine doğru yürüdü. Kuleye yaklaşırken ve başını yukarı kaldırıp en tepedeki terasa baktı. Bir karaltı fark edince, içeri girip onca merdiven basamağını çıkmaya başladı. Kendine saatlerce gelen bir zaman diliminde tüm merdivenleri nefesini ayarlayarak çıktı. En tepedeki terasa çıkmak için adımını attığında başının döndüğünü hissetti. Bay Kaşkol’u bir taburede korkuluklara yakın oturduğunu görünce, baş dönmesi geçti. Derin bir nefes aldı ve yavaşça vererek adım adım yürüdü. Karşısındaki tabureye oturdu. Ortadaki küçük plastik masanın üzerinde duran tavla iyice merakını cezbetti. 

“Hoş geldin”

“Hoş bulduk Bay Kaşkol”

Tebessüm ederek sordu Bay Kaşkol. “Hayrola, kan ter içinde kalmışsın?”

“Sormayın, size gelirken köpeklerin saldırısına uğrandım.”

“Atlattığına sevindim.”

“Evet, ama bunun nasıl başardığımı bilmiyorum.”

“Yeteneklerin sayesinde, nasıl yaptığının hiçbir önemi yok.”

“Çok merak ediyorum, neden benimle Efes yerine burada buluştunuz.”

“Çok basit, gözlerden uzak baş başa sohbet etmek için.”

“Tavla mı oynayacağız?”

“Evet, Tibet. Hem konuşacağız hem de oynayacağız. Aç bakalım.”

Tibet, dikkatle baktığında üzerinde göz alıcı sedef kakmaları olan göz alıcı bir antika tavlada oynayacaklarını fark etti.

“At zarı.”

Tibet büyük zar attığı için oyuna başladı. Kıran kırana geçiyordu bir el. Yüzünde en ufak bir mimik olmadan oynayan Bay Kaşkol, art arda attığı iyi zarlarla içerideki beş kapıyı da alarak henüz oradan kurtulamamış Tibet’i öfkelendirip tedirgin etmeye başlamıştı. İçindeki beliren kapana kısılmışlık hissiyle dişlerini sıkıyordu.

“Hayırdır betin benzin attı.”

“Çok şanslısınız.”

“Sana öyle geliyor. Sadece gelen zarların gereğini yerine getiriyorum. 

“Altı kapıyı almak üzeresiniz.”

“Yüzüne bakınca, boğulmak üzere olduğunu görüyorum.”

“Aynen öyle, nasıl anladınız.”

“Alnında yazıyor, genç dostum,” diyen Bay Kaşkol kahkahalara boğuldu.

“Sizi çok ciddi bir insan olarak bilirdim, ilk kez kahkahalarla güldüğünüzü gördüm.”

“Dünya ciddiye alınacak bir yer değil. Bir oyun alanı, ben de oyunumu keyif alacak canımın istediği gibi oynuyorum.”

Kırık pulunu oyuna sokmak için attığı zarın gele gelmesine sinirlenen Tibet kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü. “Ben nerede yanlış yapıyorum o zaman”

“Bak dostum, tavla aslında hayatı temsil eden tek oyun. Yanlış yaptığın falan yok, hayatı savaş alanı değil, oyun olarak görürsen ciddiye almazsın. Daha doğru kararlar verir, huzurlu yaşarsın.”

“Doğru söylüyorsunuz, ne zaman ciddiye alsam tepkisel davranıyorum.”

“Aynen azizim. Ne zaman rahat olursan, ân dairesinde kalmayı başarıyorsun.”

“Beni benden daha iyi tanıdığınıza düşünmeye başladım.”

“Sırf seni değil, networküme seçip aldığım herkesi avucumun içi gibi biliyorum.”

“Beni de kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.”

“Sen çene yapacağına zarını at.”

“Peki”

“Atmadan ne geleceğini de söyleyeyim mi?”

“Söyleyin.”

“Hep yek.”

“Hiç sanmıyorum”

“At bakalım da görelim.”

Tibet zarlarını köşeye çarptırarak attı. Zarlardan biri bir gelmişti bile, diğeri topaç gibi dönüyordu merkeze yakın bir noktada. Hareketi bitip durduğunda bir olduğunu gördü. 

“Hepyek geldi,” dedi ağzı açık kalan Tibet. “Tesadüfen bildiniz.”

“At bir daha, yine hepyek gelsin dostum.”

Tibet attı. “Vay canına yine hepyek geldi.”

“Sen yine şans dersin, at üç kez daha. Bakalım hepyek gelince ne diyeceksin?”

Arka arkaya attığı üç zarın hepsi hepyek gelince Tibet, tavlayı kapatıp koltuğunun altına aldı. Ayağa kalkıp Bay Kaşkolun elini sıktı. “Söyleyecek bir söz bulamıyorum. Olağan üstüsünüz.”

“Sen öyle zannediyorsun. İşimi yapıyorum sadece.”

“Daha fazla yorum yapmayacağım.”

“İyi edersin. Sence beş kez hepyek atman sana ne mesaj veriyor?”

“Bilmiyorum.”

“O zaman iki kaşımın ortasına bak, düşün ve cevabı bul.”

Tibet Bay Kaşkol’un simsiyah kaşlarının ortasına baktı, yüzünde gözlerinin iyice büyüyüp sanki öne fırlamış gibi durduğunu fark etti. Bu manyetik alanın dışına çıkamıyordu. Bay Kaşkol’un bakışlarına sabitlenince zihninde sözcük öbekleri belirdi. Bunları bir cümlede toplayarak konuştu. 

“Diğer insanlar yan yana gelmiş sıfırlardan ibaretken, önlerine gelen 1 rakamıyım. İki tane bir ben de yan yana gelmiş. Bu hem olumlu hem de olumsuz tarafım. Madalyonun iki yüzü gibi.”

“Teşekkür ederim, cevap buydu.”

“Sağ olun.”

“Şimdi sana uzun zamandır beklediğin bir görev tebliğ edeceğim.”

“Gerçekten mi?”

“Evet.”

“Seni sürülerden birinin başına çoban tayin ediyorum.”

“Hangi sürüye? Hiçbir şey anlamadım.”

Bay Kaşkol göz kırptı. “Dört tane sürüm var benim, bunlardan birini sen kontrol edeceksin. Şu iyi bildiğin, güruh haline getirilmiş kitlelerden birini.”

“Sanki kafamda bir şeyler canlandı gibi. Peki, görevim ne? 

“Dostum, sen çoban olmak için doğuştan seçilmiştin. Ancak çeşitli aşamalardan ve sınavlardan geçerek olgunlaşmanı bekledim. Ezeli rakibimiz olan karanlıklar networkü seni bizim elimizden almaya çalışıyordu. Karanlıklar Baronunu uzun süren müzakereler sonucunda ikna ettim, peşini bıraktılar.”

“Bir ara arafta kalmıştım.”

“Normal, tabi iki networkün arasında çoğu aday bu durumu yaşıyor.”

“Nasıl hizmet vereceğimi hala anlamadım.”

“En iyi yaptığın işi yaparak, istediğin sürüyü yöneteceksin.”

Tibet, başını tavlanın üzerindeki sedeflere bakarak düşündü. 

“Hangi sürüyü seçtiğini biliyorum,” dedi Bay Kaşkol Tibet’in omzuna dokunarak.

Başını kaldırıp Bay Kaşkol’un yüzüne bakan Tibet, adamın balmumu gibi yüzünde kendi yüz ifadesinin aynısını görünce sadece gülümseyerek karşılık verdi.

“Görevini seçtiğine göre ben gidiyorum,” dedi Bay Kaşkol ve Tibet’in bir şey söylemesine fırsat bırakmadan. Paraşüt Kulesine bağlı paraşütü, vücuduna dikkatle takıp kuleden kendini boşluğa bıraktı. Tibet oturduğu yerde dona kalarak atlayış anını izledi.


1625 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Küçük Tuhaflıklar - 13/07/2020
Küçük Tuhaflıklar
Medresede Hediye - 18/11/2016
Medresede Hediye
Karar Tebliği - 06/10/2016
Dışarıdan içeri süzülen aydınlık gözlerini kamaştırsa da beni kendine çekti ve arkama bakmadan hızla yürüdüm.
İstiklâl'de Bir Serencam - 11/06/2016
İstiklâl'de Bir Serencam
Zihnimi Kemiren Soru - 24/05/2016
Üzerimdeki kırmızı yeleğe her baktığımda, içimde tarifi mümkün olmayan bir aşk duygusu hissettim.
Kartal Kitabevi - 05/05/2016
Çınar, bir girdabın içinde buldu kendini döne döne sürükleniyordu, ortada ne kitapçı ne de Bay Kaşkol vardı. Terliyordu ve haykırdı.” Hakikat, hakikat, hakikat.”
Küllerinden Doğan Çırak - 27/04/2016
Küllerinden Doğan Çırak
Fikir Konağı
Abdullah Küçük
Ev Hapsi Günlerinden

Ali Haydar Koyun
Rakamlarda büyük, güç de zayıf olan topluluk

Derya Kadıoğlu
Yalvaç'ın İnsanları

Fırat Han Koçak
Dünyayı Sömüren Küresel Çeteler - 4

Hanife Mert
Eylül ve Hüzün

Zehra Gaylan Yüksekkaya
"Sahi, Neydi Bayram?"

Abdullatif Acar
Umut Adına Martı Olmak

Afşin Selim
Kitapla Diriliş

Ahmet Aytaç
Yazmak kolaydır, Okutturmak büyük marifet ister...

Altun Özmeşe
Kalpteki Kor Parçası

Aslı Ersoy
Zıtlıkların Öğretisi*

Aynur Hazar
Nice Ömürler Eskir Yaşamanın Teninde

Ayşen Kurban
Eksiğim

Aytekin Duran
Görmek ve Duymak Nasıl Bir Duygudur...

Beyhan Uygur
Şekerci Dede ve Tonton Eşi

Burak Kılıçaslan
Burak Kılıçaslan: Emin Demir ile "Ferman" Üzerine Bir Söyleşi

Çağrı Cebeci
Çağrı Cebeci: Yaşlılık

Dilruba Başak
Her Şey Sevince Güzel

Diyanet İşleri Başkanlığı
Öfkeye Hakim Olmak

Engin Dinç
Dil Belası

Ergül Yılmaz
Bir Demet Şiir

Gamze Karadağ
Kayahan Demir: Gaipten Sesler

Gamze Parlak
İnsanlık Nereye Gidiyor

Gözde Karadağ
Gözde Karadağ: Hakan Yusuf Yılmaz - Alpagut Budun 1 Beklenmedik Keşif

Gülhan Teke Genç
Evrildik (mi?)

Hatice Yatkın Yetişen
Adımı Unutma (İmza: Kadın) / Kitap Yorumu

Havva Yaşar
Tefekkür Üzerine Hasbihal

Hayrettin Gönül
Zaferimiz Daha Bir Yaşında!

İbrahim Ethem Gören
Bir Burak bekleniyor!

İlhan Özgür
Türk Eri

Kaşif Meriçli
Kaşif Meriçli: Little Fugitive

Mahmut Ferhat Alptekin
Demokratik Sol

Mecbure İnal Vela
Çizdim, oynamıyorum!

Mehmet Aydın
Ömer Faruk Kaya: Sus ve Bana Aşkı Anlat

Merve Güney
Güneşin Kızı Biterken

Meryem Seyda Parlak
Psikoloji’ye (Ruh Bilimine) Olan İhtiyaç

Muharrem Dere
Doğu, Batı. Dost, Düşman! Kime Göre?

Murat Ginlik
Kısacık ve Çok Uzun Bir Hikâye

Murat Şaşzade
Küçük Tuhaflıklar

Mustafa Gündoğdu
Ölüm Var...

Nagihan Örsel
Sadece SEN!

Nazan Arısoy
Yağmur'un Aşka Teslim Oluşu

Necati Dilek
Uğruna Şiirler Yazılan Kadın

Necdet Bayraktaroğlu
Büyük Türk Devlet Adamı Timurhan'ın Hayatı, Vasiyeti ve Yasası olan Tüzükat-ı Timur

Nermin Güday Kaçar
Asker Yolu Beklerim

Nurcan Dağ
Yalancı Pollyanna Kitap İncelemesi

Nurhan Işkın
Dedemin Saati

Nurittin Günay
Babamın Jübilesi

Özlem Akşit
Selamlaşma Geleneğinin Toplum ve Gençliğimiz İçin Anlam ve Önemi

Pakize Şeyma Kandemir
Salgının Yeni Yazarları 1

Selahattin Doğan
İyilikde İnatlaşmak

Şükran Pınarcan
Duran Çetin Cüneyt kitabı yorumu

Turan Yalçın
Çay Felsefesi

Yasemin Ilgın
Yasemin Ilgın: Hayallerim

Zeynep Didem Gezgin
Merhamet