• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/kitapkonagi
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905334645270
Okuyalım, Okutalım
Takvim
Site Haritası
Murat Şaşzade
Zihnimi Kemiren Soru
24/05/2016

Gözlerimi açtım, uyumak için kendimi zorladım. Ancak ağustosun insanı yapış yapış yapan sıcak ve nemli havasında bu mümkün değildi. Yatakta kaç defa sağıma ve soluma döndüğümün sayısını unutmuştum. Ada’ya sarıldım tekrar uyuyabilmek için işe yaramadı. O kafasını yastığa koyar koymaz uyumuştu. Günlerdir kafamı kemiren ve cevap bulamadığım bir soru yüzünden tüm bedenim bir yay gibi gerilmişti. Çaresizlik içinde uyumaya beklemek yerine eyleme geçmeye karar verdim ve yataktan kalktım. Salona gidip balkona çıktım ve derin bir nefes alıp uyuyan, terk edilmiş şehre baktım. Şehir nefessiz kalmış bir mezarda gibiydi. Adeta gündüz sorumsuzluktan kaçan martıların yerini, gecenin akbabaları almak üzereydi. İçimi uykusuzluktan daha derin bir sıkıntı kapladı. Beynim oksijenle dolunca zihnimde aynı soru varlığını daha güçlü hissettirmeye başladı. Orada öylece durmak yerine, en iyisi harekete geçmekti. Hemen yatak odasına gidip elime geçirdiğim bir kot pantolon ve siyah tişörtü geçirdim. Kapıya gidip spor ayakkabılarımı giydikten sonra çıktım. Kendimi sokağa atmak, içimde gittikçe büyüyen sıkıntı balonunu kısmen durdurdu.

Dışarı çıktığımda saat 02.00 idi. Ana caddeye vardığımda karşı kaldırımda apartmanların yarattığı kuytu boşluklara sığınıp müşteri bekleyen bir travesti ve hayat kadını dikkatimi çekti. Önce bunlara kim burada izin veriyor diye düşünerek öfkelensem de, sırayla yanaşıp pazarlık yapan otomobilleri görünce büyük resimde bir işlevleri olduğunu fark edip sakinleştim. Aslında herkes kendi rolünü oynuyordu ve ilahi dengede çoğunluğun anlamlandıramadığı bir işlevleri vardı. Kendimi Kordon’da bulduğumda bana hayat veren iyot kokusunu depolamak ve zihnime kaydetmek için içime çektim. Pasaport iskelesi istikametinde yürümeye başladım deniz tarafından. Bir taraftan eğlence mekânlarından gelen konuşma ve arada kahkaha sesleri, diğer taraftan ise kıyıya vuran dalga sesleri arasında uzun ince bir yolda yürüdüğümü hissettim. Sanki bir ip cambazı gibi elimdeki sırıkla dengemi sağlamaya çalışıyordum, karada yürüdüğüm halde. Buna, kafamda beni meşgul eden cevap bulamadığım sorunun neden olduğundan emindim. Cumhuriyet meydanına geldiğimde soluma baktım, gözüm Atatürk heykelinin Akdeniz’i işaret eden eline takıldı. Birkaç genç meydanın boş olmasından istifade ederek özgürce kaykay yapıyordu. Meydanı geçtikten sonra, canım karşı kaldırıma geçmek istedi. Kahvelerde çok az sayıda oturan insan gördüm. Bazıları halka olmuş nargile tüttürüyordu. İçimden şunlardan birine oturup çay içme isteği geçti. Hangisine oturayım diye bakarken, siyah tabela üzerine sarı renklerle yazılmış Arifler Kahvesini gördüm. Şaşırdım, burası ne zaman açılmıştı. Daha önce burada hiç böyle bir yer yoktu.  Kahvenin önünde bir masada oturan dört kişi elini sağ göğsüne götürerek ayağa kalktı. Beni selamladılar. “Hoş geldin pirdaş.” Adlandıramadığım tuhaf bir duyguya kapıldım. Hepsi benim gibi siyah tişört giymişti. Elleriyle yere kadar eğilerek içeriyi işaret ettiler. “Sizi bekliyor ustamız.” Kapıya kadar yürüdüm. Beyaz ahşap kapıda siyah zemin üzerine işlenmiş sarı renkli Çift Başlı Kartal’ı görmek yüreğime ferahlık verdi. Kapı ardına kadar açıktı. İçeride gördüğüm oturmuş çayını içen siyah tişörtlü bir zat da beni görür görmez ayağa kalktı ve yüzüme bakıp elini kalbine koydu. “Hoş gedin Pirdaş.” 

“Hoş bulduk.”

“Üst katta usta sizi bekliyor.”

“Tamam.”

“Merdivenlerden çıkarken yalnız mı çıkmak isterseniz, yoksa size eşlik edeyim mi?”

“Yok, ben hallederim, sağ ol kardeş.”

“Eyvallah.”

Ahşap basamakları yıpranmış merdivenlere yöneldim. İlk basamağa bastığımda duyduğum gıcırtı yüzünden yavaş yavaş çıktım, her basamakta biraz soluklanarak. Çıktığım her basamağın beni aradığım cevaba yaklaştıracağını hissettim. Dokuzuncu basamağa çıktığımda, arkası bana dönük beyaz saçlı bir zat gözüme ilişti. Ona doğru yürüdüm adım adım. İçimi anlamlandıramadığım bir hüzün ve bir huzur kapladı. Masada eski zamanlarda olduğu gibi sadece bir kandil yanıyordu. Adamın yanına geldiğinde durdum. Yüzüme bile bakmadan “Geç, karşıma otur derviş” dedi.

Hiç sorgulamadan oturdum. Başı öne eğikti, kandilin ışığında zor görsem de üzerinde beyaz uzun kollu sıfır yaka bir gömlek vardı. 

“Hoş geldin, Kemâl” deyip başını kaldırdı. Karşımda beyaz sakallı ve mavi gözlü hiç tanımadığım yaşlı bir adam duruyordu.

“Adımı nereden biliyorsunuz?”

“Bu soruyu sormaktan sıkılmadın mı? Benim işim her şeyi bilmek.”

“Sizin isminiz ne?”

Yaşlı adam celallendi “Böyle saçma sorulara kızarım.”

“Haklısınız isimlerin önemi yok.”

Sanırım yüz ifademden dolayı yumuşadı. “Ama canın istiyorsa bana Eşref diyebilirsin. De bakalım buraya niye geldin, ne arıyorsun?”

“Soruma cevap arıyorum.”

“Nedir senin sorun?”

“İnsanların boşluğu, sığlığı canımı sıkıyor.”

Eşref Bey, kaşlarını yukarıya kaldırıp gözlerini yuvarlayarak hiddetle bağırdı.

“Senin üstüne vazife mi başkaları?”

İlahi sistem açısından düşündüm. “Değil.”

“O zaman, niye başkalarının derdini dert ediyorsun.”

“Haklısınız Eşref Bey, boşuna enerji kaybediyorum.”

“Aferin, kendini tükettiğinin farkındasın demek.”

Muhterem zatın doğru sözü karşısında susmayı tercih ettim.

“Senin karşına daha önce çıkardığım Bay Kaşkol’u hatırladın mı?”

Nasıl bir oyunun içinde olduğumu bilmeden neye uğradığımı şaşırdım. “Bay Kaşkol’un hayatımda önemli bir yeri vardı.”

“Yine hata yaptın be adam. O sadece bizim heyetin kullandığı bir uyarıcıydı.”

Eşref Bey’in gözlerinin içine bakarak söyleyeceklerine odaklandım.

“Sana verdiği görevi biliyorsun değil mi?”

“Evet.”

“Tutkularının hapishanesinden çıkarak ilerleme gösterdin.”

“Kilitlerimi açmaya başladığımın farkındayım.”

“Ancak hayatında değer verdiğin insanlara karşı hala zaafın var.”

Biraz mahcubiyet duygusuyla durgunlaştım. 

“Söyleyeceklerime üzülme, sana özel arındırma programı yapıyorum.”

Hafifçe tebessüm ettim. “Sağ olun Eşref Bey.”

“Sana ihtiyarlar heyeti olarak o kadar yatırım yaptık. Son kalan zaafının seni mağlup etmesine izin veremem.

“Kazanacağımdan eminim.”

“Aferin. Biz de eminiz, yoksa seni takımın içine almazdık. Asıl soruna gel.”

“Zihnimi okuyorsunuz demeyeceğim.”

“İlahi Kemâl,” diyerek bir kahkaha patlattı Eşref Bey.

“Sorumun cevabını bildiğim halde niye hata yapıyorum?”

“Sen cevap vereceksin Kemâl, anlat.”

“Hayatım tek kişilik gösteri, başrol oyuncusu benim. Hayatımdaki herkes sahnede yaptığım gösteride seyirci.”

“Hadi bakalım, güzel yerden girdin. Çaldığın saza hiç karışmayacağım. Gerisini sen getir.”

“Seyircilerin hepsinin benim içimdeki Firavunların ve Musaların bir yansıması olduğunu biliyorum. Ama yine de bana öğretmenlik yaptığını zannettiğim şahıslara gönül borcum var sanıyorum.”

“Gönül borcu kime olur?”

“Bana bu gönlü verene.”

“Eyvallah, o zaman mesele kalmadı.”

“Ben bile yokum.”

“Ohoo o kadar ileri gitme. Şimdilik var olduğunu zannet. Henüz çıkmadığın boyuttan sahneye oyununu sergilersen, herkes yüksekten baktığın için kaçar.”

Gülümsedim, “Bunu hiç düşünmemiştim. Şimdi daha iyi anladım.”

“Rolünün tamamlayıncaya kadar sahnenin seyirciyle dolu olmasını istiyoruz.”

“Çokluktaki tekliği görmem için mi?”

Eşref Bey, iki elimi avucunun arasına alarak sıvazladı. “Cevabı verdiğinin farkındasın değil mi?”

“Evet,” dedim içi huzuruyla.

“Gözlerimin tam ortasına bak şimdi sessizce on saniye.”

“Bakıyorum.”

“On saniyenin sonunda sana öğretmenlik yaptığını zannettiğin şarlatanlarla tüm bağını koparacağım. Şimdi benimle birlikte derin bir nefes al ve yavaşça ver.”

Eşref Bey ellerimi hiç bırakmadan saydı. “On, dokuz, sekiz, yedi, son şirk zinciri gevşiyor… yavaş yavaş kopuyor, gevşedikçe enerji… güç kazanıyorsun, altı, beş, dört, artık sen ekibimizin en önemli savaşçılarından biri oldun, üç… kılıcın sadece Hakk’ın adaletini sağlamak için işlesin, iki… aklın duygularının komutanıdır, ve bir.

Eşref Bey’in bakışlarında öyle bir manyetik alan vardı ki, bu on saniye bana on dakika gibi geldi. Oturduğum sandalye ile makamdan makama dolaştığımı ve içimde kalan bir urdan kurtulduğumu hissettim.

“Şimdi nasılsın Kemâl?”

“Kendimi çok güçlü hissediyorum.”

“Yenilmez bir savaşçı gibi değil mi?”

“Evet.”

“Şimdi bu seninle son temasımız, ne benimle ne de Bay Kaşkol ile görüşeceksin.”

“Çok özleyeceğim sizleri.

“Olsun biz iki bin yıllık çok büyük bir aileyiz. Bizi görmesen bile bundan sonra temsilcilerimizle karşılaşacaksın.”

Hiç düşünmediğim halde “Eyvallah,” sözü döküldü ağzımdan.

“Sana gitmeden önce küçük bir hediye vermek istiyorum,” dedi Eşref Bey ve ayağa kalktı. Ben de ayağa kalkıp saygıyla bekledim. 

“Gözlerini kapa.”

Kapadım. Bir paketi açtı. İçinden çıkardığı bir şeyi üzerine giydirdi. Elimle yokladım, yeleğe benziyordu.

“Aç şimdi gözlerini.”

Gözlerimi açtığımda üzerimde kırmızı renkli bir yelek gördüm. 

“Bunu giymeyi hak ettin.”

Gözlerimden akan yaşları tutmak istediğimi fark edince, “Bırak aksın,” dedi. Ona sarılmak için uzandığımda bedenini tutamadım, yok olmuştu. Yanımdaki kandilde söndü. Merdivenlerden dışarı koşar adım kendimi attığımda üzerimde kırmızı yelek vardı. Masalar yok olmuştu, kafamı kaldırıp kahveye son kez baktığıma tabelasının da olmadığını gördüm. Ben de olan biteni sorgulamadan Pasaporttan sorunu cevabını bulan bir adamın rahatlığıyla eve yürüdüm. Üzerimdeki kırmızı yeleğe her baktığımda, içimde tarifi mümkün olmayan bir aşk duygusu hissettim.


1156 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Küçük Tuhaflıklar - 13/07/2020
Küçük Tuhaflıklar
Medresede Hediye - 18/11/2016
Medresede Hediye
Karar Tebliği - 06/10/2016
Dışarıdan içeri süzülen aydınlık gözlerini kamaştırsa da beni kendine çekti ve arkama bakmadan hızla yürüdüm.
İstiklâl'de Bir Serencam - 11/06/2016
İstiklâl'de Bir Serencam
Görev Tebliği - 13/05/2016
Görev Tebliği
Kartal Kitabevi - 05/05/2016
Çınar, bir girdabın içinde buldu kendini döne döne sürükleniyordu, ortada ne kitapçı ne de Bay Kaşkol vardı. Terliyordu ve haykırdı.” Hakikat, hakikat, hakikat.”
Küllerinden Doğan Çırak - 27/04/2016
Küllerinden Doğan Çırak
Fikir Konağı
Abdullah Küçük
Ev Hapsi Günlerinden

Ali Haydar Koyun
Rakamlarda büyük, güç de zayıf olan topluluk

Derya Kadıoğlu
Yalvaç'ın İnsanları

Fırat Han Koçak
Dünyayı Sömüren Küresel Çeteler - 4

Hanife Mert
Eylül ve Hüzün

Zehra Gaylan Yüksekkaya
"Sahi, Neydi Bayram?"

Abdullatif Acar
Umut Adına Martı Olmak

Afşin Selim
Kitapla Diriliş

Ahmet Aytaç
Yazmak kolaydır, Okutturmak büyük marifet ister...

Altun Özmeşe
Kalpteki Kor Parçası

Aslı Ersoy
Zıtlıkların Öğretisi*

Aynur Hazar
Nice Ömürler Eskir Yaşamanın Teninde

Ayşen Kurban
Eksiğim

Aytekin Duran
Görmek ve Duymak Nasıl Bir Duygudur...

Beyhan Uygur
Şekerci Dede ve Tonton Eşi

Burak Kılıçaslan
Burak Kılıçaslan: Emin Demir ile "Ferman" Üzerine Bir Söyleşi

Çağrı Cebeci
Çağrı Cebeci: Yaşlılık

Dilruba Başak
Her Şey Sevince Güzel

Diyanet İşleri Başkanlığı
Öfkeye Hakim Olmak

Engin Dinç
Dil Belası

Ergül Yılmaz
Bir Demet Şiir

Gamze Karadağ
Kayahan Demir: Gaipten Sesler

Gamze Parlak
İnsanlık Nereye Gidiyor

Gözde Karadağ
Gözde Karadağ: Hakan Yusuf Yılmaz - Alpagut Budun 1 Beklenmedik Keşif

Gülhan Teke Genç
Evrildik (mi?)

Hatice Yatkın Yetişen
Adımı Unutma (İmza: Kadın) / Kitap Yorumu

Havva Yaşar
Tefekkür Üzerine Hasbihal

Hayrettin Gönül
Zaferimiz Daha Bir Yaşında!

İbrahim Ethem Gören
Bir Burak bekleniyor!

İlhan Özgür
Türk Eri

Kaşif Meriçli
Kaşif Meriçli: Little Fugitive

Mahmut Ferhat Alptekin
Demokratik Sol

Mecbure İnal Vela
Çizdim, oynamıyorum!

Mehmet Aydın
Ömer Faruk Kaya: Sus ve Bana Aşkı Anlat

Merve Güney
Güneşin Kızı Biterken

Meryem Seyda Parlak
Psikoloji’ye (Ruh Bilimine) Olan İhtiyaç

Muharrem Dere
Doğu, Batı. Dost, Düşman! Kime Göre?

Murat Ginlik
Kısacık ve Çok Uzun Bir Hikâye

Murat Şaşzade
Küçük Tuhaflıklar

Mustafa Gündoğdu
Ölüm Var...

Nagihan Örsel
Sadece SEN!

Nazan Arısoy
Yağmur'un Aşka Teslim Oluşu

Necati Dilek
Uğruna Şiirler Yazılan Kadın

Necdet Bayraktaroğlu
Büyük Türk Devlet Adamı Timurhan'ın Hayatı, Vasiyeti ve Yasası olan Tüzükat-ı Timur

Nermin Güday Kaçar
Asker Yolu Beklerim

Nurcan Dağ
Yalancı Pollyanna Kitap İncelemesi

Nurhan Işkın
Dedemin Saati

Nurittin Günay
Babamın Jübilesi

Özlem Akşit
Selamlaşma Geleneğinin Toplum ve Gençliğimiz İçin Anlam ve Önemi

Pakize Şeyma Kandemir
Salgının Yeni Yazarları 1

Selahattin Doğan
İyilikde İnatlaşmak

Şükran Pınarcan
Duran Çetin Cüneyt kitabı yorumu

Turan Yalçın
Çay Felsefesi

Yasemin Ilgın
Yasemin Ilgın: Hayallerim

Zeynep Didem Gezgin
Merhamet