Abdullah Küçük
abdullah.kucuk@hotmail.com.tr
Yazmaya Başladığımda
23/07/2020 Saçma sapan bir sürü küçük küçük öyküler yazıyordum ama ikinci okumamda yırtıp atıyordum. Kazara birinin eline geçse alay konusu olabilirdim. Ama yazmaktan vazgeçmiyordum. İşte öyle, bir kere yakalandınız mı, yazmanın ateşine, durduramazsınız kendinizi, yanarsınız usul usul her harfiyle yazdığınız her öykünün sözcüğünde... Herkesin enerjisini akıttığı farklı farklı uğraşları olabilir, kimi tenis oynayarak, kimi değişik yemekler yaparak, kimileri resim yaparak, yapboz tamamlayarak... böyle binlercesini sayabiliriz. Benim için o enerji ancak yazarak akacaktı. Bunu anlamıştım. Bir süre sonra hikâyeler daha bir derli toplu yazılmaya başladı ya da bana öyle geldi. Artık bazılarını yırtmamaya başlamıştım. Önceden kurguladıklarımdan daha çok kendiliğinden gelmeye başlayan öyküler beni heyecanlandırıyordu. Sanki içime bir masalcı dede yerleşmiş, oradan beni fişekliyordu. O öykülerin bazıları sakıncalı, bazıları edebe mugayir, bazılarının tekrarı fazlasıyla yapılmış, bazılarıysa özeldi... Belki de ilk hatam, ‘hangisi beni fazlasıyla heyecanlandırıyor’ yerine ‘hangisi daha uygun olur’ tercihinde bulunup içimdeki o masalcı dedenin öğüdünü dinlemememdi. Yayınlamak mı? ‘Hadi bee sen de!’ Ben herhangi biri yazdığımı anlamasın, görmesin diye kendimce tedbirler alıp, defterlerimi saklarken, ‘Yayınlanmak’ nereden çıktı? O acayip büyülü bir kelimeydi. Oynamayı bilmediğin halde insanların önünde piste çıkmak gibi bir şey gibi geliyordu bana. Hem, ‘Kim okur ki bunları, ben başkaları okusun diye değil, kendim için yazıyorum’ diyordum kendi kendime. Ve bir gün yakalandık. Neyse, detayına girmeyeyim. Şu kadarını söyleyeyim, bir arkadaş defterimi önümden alıp gitmişti. Geldiğinde, ‘Öyle olmaz’ demişti. ‘Okutursan, yazdıklarını paylaşırsan geliştirebilirsin ve okundukça yazma gücün güçlenir, eleştiri aldıkça, yorumlar yapıldıkça...’ Daha böyle bir sürü şey söylemişti. İtiraz edeceğim hiçbir argümanım kalmamıştı. Haklıymış. Haklıymış ama sonraki süreç çok zahmetli ve çok umut kırıcı olmuştu. O vakitler internet hayatımıza yeterince girmemişti, yazdığım hikâyelerin dosyaları kucağımda İstanbul’a gitmeler, Çağaloğlu’nda yayınevlerinin kapısında heyecanlı bekleyişler ve hep ‘maalesef’ cevabı almalar falan filan. Hüsran, hüsran... İnsanoğlu işte gene de bir yayınevi beni beğensin istiyor. Sen kendine ‘Ne zaman olacağım’ diyorsun ve bu diken üstünde bekleyiş aylarca hatta yıllarca sürüp gidiyor... O süreçte inatlaşıyorsun, hatta katılaşıyorsun, vazgeçmek yok, diyorsun… Sonra… O benimle inatlaşanları teknoloji tuş ediyor, çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi değil… Dünya hızla değişiyor, insanlar her türlü düşüncelerini, duygularını, internet, bloglar, websiteleri gibi birçok şekilde dile getirebildikleri gibi sizi dinleyen, e-posta ile dosyalarınızı okuyan, görüşlerini daha medenice söyleyen yayınevlerinin sayısı hızla artıyor ve o büyük ağa yayınevleri dahi dosya kabul etmeye başlıyor, başka isimlerde yayınevleri açarak… Neticede, hikâyeler yazdığım defterimi birden bire önümden çekip alan o arkadaşın şu sözüyle, bugünlere geldik; “Çık, kendini göster, ama önce senin için en doğru yolu araştır!” |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Ev Hapsi Günlerinden - 02/09/2021 |
Salgının kısıtladığı günlerde... |
Kitap Korkusu - 18/06/2021 |
Kitap korkusu öyle azımsanacak bir korku değildir... |
Sanatçıya Nasıl Bakılmalı - 25/05/2021 |
Necip Fazıl Kısakürek Anısına |
Ne Söylediğin Değil, Nasıl Söylediğin Önemlidir - 11/05/2021 |
Hayırlı bayramlar... |
Romancılar İçin Tarih Bilgisi Şart Mıdır? - 09/04/2021 |
Tarih bilgisi ve nesnellik |
Kabullendiğimiz Fikirler Kendimize mi Aitler? - 12/03/2021 |
Otobüste Unutulan Dergi |
Şaşmak Şaşakalmak - 10/02/2021 |
Şaşırmak-şaşırmamak, şaşmak-şaşmamaktan başka bir şeydir. |
Yazar mı? Yazan mı? - 22/01/2021 |
Mesele, biz yazalım, siz okuyunuz meselesi midir? |
Memleket Hikâyeleri - 30/12/2020 |
Refik Halit Karay |
Devamı |