Abdullah Küçük
abdullah.kucuk@hotmail.com.tr
Nasıl Başlarsa Öyle Mi Gider
27/07/2020 Batıdan almıştık romanı. Neler almadık ki Batıdan? Ne çok şeyler aldık Batıdan zaman içerisinde. Anayasalardan tutun yasalara, yönergelere değin. Bünyeye uyar mı uymaz mı demeden tercüme ettik dokümanlarından her türlü çalışmalarını. Sonra peyderpey uygulamaya koyduk. Parlamenter Demokrasiyi, teknolojiyi. Oysa koskoca bir imparatorluğun nesliydik, az değil, altı yüz yirmi dört yıl hükmetmiştik birçok şeyini aldığımız Batının çoğu ülkelerine ve beş kıtaya. Sonra da bir devlet nasıl kurulmalı deyip... Ama gördük ki ufak bir çıkar meselesinde özlerine tee ortaçağdaki ruh âlemine dönüveriyorlar. Sadece, doksanlı yılların ortalarına dek süren ve tam göbeklerinde olup biten katliamlara sessiz kalmaları buna apaçık delildir. Bosna Hersek halkına yapılanları hatırlatıyorum. Onu da geçtik, şu pandemi döneminde birbirlerinin maskelerine el koymalarına ne demeli? Nereden girdi bu mesele araya? Benim meselem romandı. Hani romanı da batıdan aldık demiştim. Bin sekiz yüzlü yıllardaki bizim elit atalarımız, Yusuf ile Züleyha, Leyla ile Mecnun okurlarken, ahalimiz de evlerinde eğer bir okuryazar varsa, Cenk Hikâyeleri dinlerlerdi, Hazreti Ali’nin ya da Battal Gazi’nin. Oysa o sırada batıda ve Rusya’da Turgenyev, Gogol, Dostoyevski, Tolstoy, Dickens, Stendhal, Puşkin gibi büyük romancılar romanlarını yazıyorlardı. İşte tam o zamanlara denk, 1872 yılında Şemsettin Sami adlı Arnavut asıllı biri çıkar, ilk Türkçe roman için kolları sıvar. Kendisi aynı zamanda ansiklopedi uzmanıdır. İlk eğitimini de Bektaşi Tarikatından almıştır. Öyle az buz bir adam da değildir. Bildiği birçok dillerin dışında Yunanca, İtalyanca, Fransızca gibi dilleri de öğrenir. Durun, durun bitmedi, bu çok ilginç, marifetli adamın yaptıkları. Daniel Defoe'dan Robinson Crusoe, Victor Hugo'dan Sefiller romanlarını Türkçe'ye çeviren adamdır. Batıdan mı esinlendi kendisi mi akıl etti bilmediğimiz bu Şemsettin Sami, Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat adında ilk Türkçe romanı yazar. Dahası, bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı Arapça-Türkçe lugat olan Kamus-ı Arabi adlı büyük sözlüğü fasıl fasıl çıkaran da bu adamdır. Kişisel özelliklerine gelince; bir takım kaynaklar Şemsettin Sami’nin İslamiyet ile Sosyalizmi bağdaştıran Osmanlı aydınlarından biri olduğunu yazar. Ona göre Komünizm lanetlenmeli fakat Sosyalizm yüceltilmelidir, insanlığın kurtuluşunu Sosyalizmde görür. İşte bu kadar donanımlı, kültürlü, batı medeniyetini bilen, Türkçe'ye hâkim bir adamın romanın konusuna gelince şaşırıp kalıyorsunuz. On dokuz yaşındaki Talat Bey, sarayda ‘kalem’de çalışmaktadır (kendisi de uzun yıllar kalemde çalışmıştır). Birdenbire bu oğlan zayıflar, iştahtan kesilir falan, âşık olmuştur. Kime, Tütüncü Hacıbaba’dan tütün alırken cumbada oturduğunu gördüğü Fitnat’a. Görür görmez vurulur. Kız on beş yaşında. Aslında Hacıbaba kızın üvey babası. Annesi kendisi bir yaşındayken ölmüştür. Hikâye bu ya, Fitnat da aynı anda âşık olur bu gence. Talat, Fitnat’la görüşebilmek için, kadın kılığına girerek Fitnat’a nakış dersi veren kadından ders alır... Velhasıl, kadın kılığında Fitnat’ın evine girip çıkmaya başlar. Fakat bu Hacıbaba, Fıtnat’ı, Ali Bey adında, Üsküdar’da yaşayan zengin biriyle evlendirir. Lakin Fitnat devamlı ağladığı için ayrı odalarda yatarlar. Bir gün Ali Bey kıza yaklaşmak girişiminde bulunur, Fitnat derhal bir çakıyla kendini öldürür. Kadın kılığında konağa gelen Talat, gözleri önünde Fitnat’ın ölüp gittiğini görünce düşer ölür. Durun bitmedi. Fitnat’ın koynundaki muska sanılan mektubu okuyan Ali Bey, Fitnat’ın babası olduğunu öğrenir, çıldırır, altı ay sonra o da ölür. Bu romanın yazılmaya başlandığı yıl 1872. Bir sürü hikâyeyi hatırlatmıştır bu kısa özet sizlere, içerisi tesadüflerle dolu. Televizyonlardaki alt yazılar gibi hızlıca geçip gitmişlerdir zihninizden benzer (kimi absürt) öyküler birer birer. Her şey, bu ilk romanımızla başlamış gibi, değil mi? Bu ilk romanımızın konusunun unsurları bir salgın gibi çoğu hikâyelerimize, romanlarımıza ve daha çok da seksenli yıllara dek süren Yeşilçam senaryolarına sirayet etmiştir. Mesela kitabı okurken aklıma ‘Şabaniye’ filmi gelmişti, nasıldı konusu? Kan davalısı kendisine âşık olmakta, kendisi de kanlılarının kızlarına âşık olmakta, bu nedenle kadın kılığına girmekte.. Böyleydi herhalde. Âşıkların kavuşamamasına özgü binlerce benzer hikâye ve trajik sonlar. Ve bunun gibi bir sürü şey... Shakespeare'in Romeo-Juliet’inin sonu da trajik değil miydi? Tıpkı Shakespeare’den çok çok önce ve Doğuda yazılan Leyla-Mecnun, Ferhat-Şirin, Kerem-Aslı, Tahir-Zühre, Yusuf-Züleyha öykülerindeki gibi. Bir ağacın kökü, özü neyse hep aynı meyveyi verir, eğer ağaca aşı yapılmamışsa! (Aşı da Çin icadıydı herhalde?) Yani demem o ki; Bir kültür nasıl doğmuş, nasıl başlamışsa öylece devam mı ediyor? Ara ara aşılar yapılarak... (Not: Her ne kadar Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat romanına ilk Türkçe roman dediysek de bazı kaynaklar, 1851’de yayımlanan Vartan Paşa’nın (Hovsep Vartanyan) Türkçe yazılıp Ermeni harfleriyle basılan Akabi Hikâyesi'ni ilk Türkçe roman olarak gösterirler.) |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Ev Hapsi Günlerinden - 02/09/2021 |
Salgının kısıtladığı günlerde... |
Kitap Korkusu - 18/06/2021 |
Kitap korkusu öyle azımsanacak bir korku değildir... |
Sanatçıya Nasıl Bakılmalı - 25/05/2021 |
Necip Fazıl Kısakürek Anısına |
Ne Söylediğin Değil, Nasıl Söylediğin Önemlidir - 11/05/2021 |
Hayırlı bayramlar... |
Romancılar İçin Tarih Bilgisi Şart Mıdır? - 09/04/2021 |
Tarih bilgisi ve nesnellik |
Kabullendiğimiz Fikirler Kendimize mi Aitler? - 12/03/2021 |
Otobüste Unutulan Dergi |
Şaşmak Şaşakalmak - 10/02/2021 |
Şaşırmak-şaşırmamak, şaşmak-şaşmamaktan başka bir şeydir. |
Yazar mı? Yazan mı? - 22/01/2021 |
Mesele, biz yazalım, siz okuyunuz meselesi midir? |
Memleket Hikâyeleri - 30/12/2020 |
Refik Halit Karay |
Devamı |