Abdullah Küçük
abdullah.kucuk@hotmail.com.tr
Kabullendiğimiz Fikirler Kendimize mi Aitler?
12/03/2021 Geçen yıl şubatta İstanbul’daydım. Haberlerde bir virüsün İran ve İtalya’da hızla yayıldığı, her gün yüzlerce insanın öldüğü söyleniyordu. Meseleyi tam kavrayamamıştım. Diğer olaylar gibi bu da birkaç gün sürer, sonra başka gündeme yoğunlaşırız demiştim kendime. Evimde olmadığım zamanlar -hele de İstanbul’daysam- televizyon haberlerinde bahsedilen olayları doğru düzgün takip edemem, olup biteni de tam olarak algılayamam. İstanbul’u yaşamaya odaklanır, o mübarek topraklara (gerçi toprak da kalmamış ya) adımlarımın kıymetini bile bile atarım. Her neyse, mesele bu değil. İstanbul’dan Ankara’ya dönerken bindiğim, gövdesinde kocaman 2 + 1 yazılı şehirlerarası otobüsün dört numaralı koltuğunun önündeki fileli cepte bir dergi duruyordu. Dergiyi muhtemelen benden önce aynı koltukta oturan yolcu bırakmış olmalıydı. İnsanoğlu hayatta ne kadar acayip şeylerle karşılaşıyor. Dergi 1989 yılında yayımlanmış. Bırakılmış olamazdı, unutulmuş olabilirdi. Bir kişi 32 yıl evvelin dergisini cebinde, çantasında niçin taşır? Belki o tarihte kendisine ait bir yazı çıkmıştır. Bir vakit, ben daha küçükken babam ruhsatlı tabancasını kaybetmişti de iki sayfalık renksiz, kimselerin okumadığı dandik, ilan almak için yayımlanan mahalli gazeteye 8-9 kelimelik zayi ilanı vermişti (kelime adedini beşe düşürmek için çok uğraşmıştı, kelime başına ücret alındığından mütevellit). O ilanını görebilmek için büyüteç kullanmak gerekiyordu. O iki sayfalık neşriyat babamım takım çantasında yıllar boyu kargaburnu, üstüpü, bakır teller, lehim, yankeski, işe yaramaz musluklar, somunlar, cıvatalar ve daha bir sürü alet adavet arasında bulunmaktan dolayı delik deşik olmuştu. İyi de koltuk arkasında unutulan dergi bunca sene kendisini nasıl koruyabilmişti? Hem kendisi için bu kadar değerli olduğu belli olan dergiyi sahibi neden otobüste unutur ki? Eh bir şeyleri unutmak için neden aranmaz, karısını çarşıda unutup eve dönen mal erkekleri bilirim. Geçenlerde metroda unutulan şeyleri okumuştum da bir yerde, uhuuu. Neyse muavine el edip, antika değeri olabilecek bir derginin bırakılmış olduğunu söyledim. “Dayı, kalsın, kalsın orada, sonra alır atarım.” Yahu, onu mu demiştim, sahibi için derginin çok kıymetli olabileceğini, kendilerini arayabileceğini, yazıhaneye bırakılması gerektiğini ima etmiştim. Hem bu ‘dayı’ nedir Allahaşkına, sanki anası benim kız kardeşim, la havle vela... Beş saat sürecek yolculukta yapacak ne işim olabilirdi, kulaklığı takıp film izleyeyim dedim, hep aynı filmler, dergiyi açtım, kaldı ki oldu-bitti eski şeylere meraklıyımdır. Ah ki ah, Osmanlıcam olsaydı da arşivlere dalabilseydim diye hayıflanırım devamlı. Her neyse, derginin ortalarına kadar geldim, orta sayfalarda bir başlık dikkat çekiciydi, o yazıyı daha bir dikkatli okudum. Sepetteki Çürük Elmalara Dikkat. “17’nci asır düşünürlerinden Dekart, doğru düşünmenin yollarını araştırırken kendisinin, önce, gençliğinde, doğruluklarını hiç incelemeden, söylendiği gibi kabul ettiği prensipleri ve o ana kadar doğru diye tanıdığı kanaatların hepsini yanlış fikirler olarak kabul eder; bundan sonra kafasına yerleştireceği fikirleri, doğruluklarını ispat ettikten sonra benimsemeğe karar verir. Ve bu düşüncesini ‘sepetteki çürük elmalar’ olarak izah eder. Sepetteki elmaları çürük olanlardan temizlemek için sepete eğilip çürükleri aramaya koyulmak bir netice vermez. En iyisi sepeti baş aşağı edip, hepsini ortaya yaymak ve sonra rahatça sağlam elmaları birer birer ayırıp sepete koymaktır.” Vakit çok, belli ki beynim gene karman çorman olacaktı. “Kabullendiğimiz çoğu fikirler kendi düşüncelerimiz miydi?” Buradan başlayabilirdim. Özgürlük, demokrasinin incelikleri, emperyalizmin gerçekte ne olduğu, savaş-barış konularındaki düşüncelerimiz kendi fikirlerimiz miydi yoksa okuduğumuz makalelerden, konuştuğumuz kişilerden, tartışma programlarından ya da gittiğimiz sinema, tiyatrolardan mı ediniyorduk? Kimilerimiz de üniversitelerin kürsülerinden dersler dinleyerek mi manipüle oluyorduk? Tüm bunlardan ve daha farklı yerlerden gelen düşünceleri şahsi kanaatlerimiz, başkalarının etkisinde kalmadan edindiğimizi sanıp sahipleniyor olabilir miydik? Yani demem o ki benimsediğimiz her fikir kendimize ait olmayabilirdi. Yıllar öncenin, bazı harflerinin silinmiş olduğu yazıyı okuduğumda bunları düşündüm. Sonra hayalimde seksenli yıllara gidip, o zamanki kendimi düşündüm. O vakitler deliler gibi inandığım birçok fikrin sonradan boş şeyler olduklarını anlamıştım. O fikirlerin kimlerin işine yaradığını, kimlerin hizmetinde olduğunu o yıllarda hiç düşünmemiştim. Tabii, düşüncelerin bir tarihi akışı, doğup gelişme süreci vardır. Tüm bunları zamandan ve mekândan tecrit etmek doğru mudur demeden ve dahi kul yapıları olduklarının ayırdına varmadan… Beynim sulanmaya başladığında Düzce’ye varmıştık, muavin de mikrofonla yarım saat mola verildiğini duyuruyordu bozuk ve anlaşılmayan Türkçesiyle. Tuvaletlerin olduğu yöne yürürken boş ver diye mırıldandım, ‘arada kafamızı temizlememiz, sil baştan fabrika ayarlarına dönmemiz gerekiyor.’ Bence bunun için en iyi yöntem; farklı fikirlerin ve çatışmalı düşüncelerin olduğu kitaplar okumaktır. Tabii ki AŞTİ’de otobüsten indiğimde molada aldığım pişmaniye ile tarihi dergiyi sepette bırakmadım. Muavinin buruşturup çöpe atmasına gönlüm razı olamazdı. Haydi eyvallah..! |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Ev Hapsi Günlerinden - 02/09/2021 |
Salgının kısıtladığı günlerde... |
Kitap Korkusu - 18/06/2021 |
Kitap korkusu öyle azımsanacak bir korku değildir... |
Sanatçıya Nasıl Bakılmalı - 25/05/2021 |
Necip Fazıl Kısakürek Anısına |
Ne Söylediğin Değil, Nasıl Söylediğin Önemlidir - 11/05/2021 |
Hayırlı bayramlar... |
Romancılar İçin Tarih Bilgisi Şart Mıdır? - 09/04/2021 |
Tarih bilgisi ve nesnellik |
Şaşmak Şaşakalmak - 10/02/2021 |
Şaşırmak-şaşırmamak, şaşmak-şaşmamaktan başka bir şeydir. |
Yazar mı? Yazan mı? - 22/01/2021 |
Mesele, biz yazalım, siz okuyunuz meselesi midir? |
Memleket Hikâyeleri - 30/12/2020 |
Refik Halit Karay |
Stephen King - 15/12/2020 |
Kabuslar Pazarı |
Devamı |