Abdullah Küçük
abdullah.kucuk@hotmail.com.tr
Romancılar İçin Tarih Bilgisi Şart Mıdır?
09/04/2021 Bir insanın kendi geçmişine, ailesinin, sülalesinin şeceresine, yaşadığı ülkenin ve diğer ülkelerin yakın-uzak tarihine ilgi duyması, merak etmesi, kaynaklardan bilgi-belge edinip incelemesi normaldir. Bana göre romancılar için gereklidir de. Kumanda aleti elimde zapping yaparken renksiz bir filme denk gelirsem muhakkak durur seyrederim. ‘Ne kadar duru bir yaşantımız varmış bir zamanlar’ diye dalar giderim, öyle olmamış olsa da. Arada bir de kitaplığın en üstünden kalın albümü indirip renksiz fotoğraflara bakarım. Renksizlik neden bu denli ilgimi çeker, bilmiyorum? Gençlik günlerimde, babamın bazı akşamlar o gün çektiği fotoğrafların arkalarına kadrajdakilerin adlarını tek tek yazmasını, altına da muhakkak günün tarihini kondurmasını gereksiz bir uğraş olarak görür, gülerdim. Yıllar sonra topluca eski fotoğrafları inceleyenlerin kendi aralarında -“Hayır, hayır, o Ahmet değil, yanılıyorsun, hem o yıllarda orada o dükkan yoktu ki…”- gibi tartışmalarına şahit olduğumda, meğer babam tee o vakitlerde doğrusunu yapmış derim. Üstelik gazetelerdeki futbol takımlarının fotoğraflarının altına yazıldığı gibi soldan sağa ayaktakiler der, sonra da oturanları tanıtırdı, etiketlemenin en klasik şekliyleJ) O renksiz fotoğraflar maziyi gözümde canlandırır, o günler zamanımızdan daha çıkarsız yaşanırmış gibi düşüncelere dalarım. Bunları durduk yere yazmadım. Roman yazmaya tevessül edip hevesim tutkuya dönüşünce eksikliğini en fazla hissettiğim şey yakın ve uzak tarih olmuştu. Romancı olacaksam tarih öğrenmem gerekiyordu. Milli eğitimin resmi tarih müfredatı kendimi bildim bileli tartışmalıydı. Neyin ne kadar doğru olduğu konusunda belirsizlikler vardı. Düzgün cümle kurmayı, yanlış kelimelerin doğrusunu sözlüğe bakıp öğrenebiliyorsunuz da tarih bilginiz yeterli düzeyde değilse cümleleriniz olgunlaşamıyor, güçlenemiyor, zaman zaman tıkanıyor, kafanız karışıyor, doğru olmayan analizler yapabiliyorsunuz. Yani demem o ki bir romancının eserlerini besleyen ana kaynaklardan biridir tarih. İkinci ve önemli bir faktör yazarın kendisini özgür hissetmesi, yazdığı cümleden dolayı kovuşturma geçirmemesi, tedirgin olmamasıdır. Eğer bir romancı bir takım nedenlerle kendi kendine sansür uyguluyor ya da yayınevi bir takım ideolojik nedenlerle taslak metninin orasını burasını değiştirip yayımlıyorsa o romanların tadı tuzu olmaz. Hatta o roman onun olmaktan çıkar. Romancılar için dönem koşulları önemli olsa da romancı o koşullarından etkilenmemelidir. Mesela 1990 yılına kadarki romancılar ortamdan fazlasıyla etkilenmiş, bunun sonucunda siyasi görüşlerini eserlerine bir şekilde geçirme gereği duymuşlardır. Bu iki faktör, yakın tarih konusunda yeterli bilgili olmamak ve olaylara nesnel bakamamak romancıları olumsuz yönde etkiler. Bana göre, yakın geçmişte yaşanmış ya da halen içinde yaşanılan bir olay romana konu edilecekse, bu iki faktöre aşırı dikkat edilmelidir, aksi takdirde yorumsal yanlışlar yapılmasına neden olur. Mesela Aragon içerisinde bulunduğu İkinci Dünya Savaşını anlatmak için daktilosunun karşısına geçmiş ancak Komünistler adlı romanını bitirmemiştir, o ‘konu’ üzerine roman yazmanın yorum güçlüklerine sebebiyet verdiğini ileri sürüp. 1960, 1971 ve 1980 darbeleri sonunda yazılan romanlarda hep bir acelecilik, bir kısır bakış, yorum eksiklikleri ve yanılgılar görülür. Kimi romancılar 1960 darbesini haklı çıkarmak için bin dereden su getirip, darbe öncesi ekonomik şartları kurcalamış, toplumsal ve siyasal gelişmelerden dem vurmuşlardır. 12 Martta ise ağırlıklı işkence konusunu işlenmiş, bolca bireysel kahramanlıklardan söz edilmiştir. Yani demem o ki, dönem romancılarımız derinlikli, Dostoyevski benzeri olaylara nüfus edememişlerdir. Eğer bir romancı bir takım toplumsal sorunlara kendi kafasından çözümler bulup, bunu dile getirmek için tarihten yararlanmaya yönelmiş ve tarihsel kişileri romanına alıp onları kendi istediği gibi konuşturmuşsa, yazardan beklenen nesnellik görülmez. Balzac buyurmuştur ki; “Roman, büyük tarihsel figürlerin görüşlerine ancak ikinci derecede karakterler olarak katlanır.” Velhasıl mesele şudur ki; romanlarda düşünceler çatışmalıdır, hatta kişilerin iç çatışmaları olmalıdır, iç çatışması olmayan kişilerle yazılan romanların lezzeti olmaz. Dostoyevski’nin ‘Yeraltından Notlar’ buna iyi bir örnektir. Bir romancı tarihi, tarihsel olaylar olarak değil, bu olayların insanlar üzerindeki etkilerini, somut insan çatışmalarını anlatmalıdır. Bunların dışına çıkıldığında edebiyatın da dışına çıkılmış olur. Mesela Reşat Nuri Güntekin Eski Hastalık adlı romanında on iki sayfa boyu Silifke’deki ‘düğünlü balo’ hazırlığını ve balo gecesini anlatır. Roman cumhuriyetin ilk yıllarını yansıtmaktadır. “Lüks masalarda tek boş iskemle kalmamış bulunmasına rağmen, bazı belli başlı aile kadınlarının gelmemiş, daha doğrusu babaları, kocaları, kardeşleri tarafından getirilmemiş olmalarından şikayet edenler vardı./ Bir iki masa ötemizde oturan şişman ve kırmızı yüzlü bir adam, yanından geçen belediye reisini elinden yakaladı, etraftan işitilecek bir sesle: -Ne iştir bu beyim… Bizi teşvik edenler hani neredeler? Bizimkiler helâl de, kendilerininki mi haram, dedi.” Büyük romancı olmak budur. Üstat adeta kendinden sonra gelecek romancılara ders verir, “... şişman ve kırmızı yüzlü adam...” betimlemesinde bulunarak. Burada romancının ne demek istediğini tarih bilgisi olanlar daha çabuk kavrarlar. Hangi tarih kitabında böyle çarpıcı bir gerçek okunur? Sanat, toplumsal-tarihsel gerçekliği böyle yansıtır. Velhasıl tarihi bilgimiz yeterli değilse, üstat gibi böyle bir cümle kurmamız mümkün olamaz. Bilmem anlatabildim mi? Hadi eyvallah... |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Ev Hapsi Günlerinden - 02/09/2021 |
Salgının kısıtladığı günlerde... |
Kitap Korkusu - 18/06/2021 |
Kitap korkusu öyle azımsanacak bir korku değildir... |
Sanatçıya Nasıl Bakılmalı - 25/05/2021 |
Necip Fazıl Kısakürek Anısına |
Ne Söylediğin Değil, Nasıl Söylediğin Önemlidir - 11/05/2021 |
Hayırlı bayramlar... |
Kabullendiğimiz Fikirler Kendimize mi Aitler? - 12/03/2021 |
Otobüste Unutulan Dergi |
Şaşmak Şaşakalmak - 10/02/2021 |
Şaşırmak-şaşırmamak, şaşmak-şaşmamaktan başka bir şeydir. |
Yazar mı? Yazan mı? - 22/01/2021 |
Mesele, biz yazalım, siz okuyunuz meselesi midir? |
Memleket Hikâyeleri - 30/12/2020 |
Refik Halit Karay |
Stephen King - 15/12/2020 |
Kabuslar Pazarı |
Devamı |