Abdullah Küçük
abdullah.kucuk@hotmail.com.tr
Don Kişot
01/09/2020 “Ne türden olursa olsun, hikâyeler, kitaplar yazabilmek için gelişmiş bir sağduyu ve olgun bir zekâ şart” Miguel de Cervantes tarafından yazılan roman, DON KİŞOT. Bir önceki yazımda ‘Klasik Türk Edebiyatından 5 roman sayar mısınız deyip, o beşin içerisine ÇALIKUŞU, VURUN KAHPEYE, AŞK-I MEMNU muhakkak konur dediysek, ‘Modern Batı edebiyatının en kayda değer kurgu romanlarından da ilk beşin içine edebiyatla ilgili ya da değil, herkes Don Kişot’u muhakkak sokar. Bu derece meşhurdur ki bunda yadırganacak bir şey yok, söz konusu roman İncil’den sonra en çok okunan kitap olarak kayıtlara geçmiştir. Tarihe bakar mısınız, Cervantes bu romanını 1605’de yazmaya başlamış. Bundan 415 yıl önce, yani bizim ilk romanımız Talat ve Fitnat aşkının yazılmaya başladığı 1872 yılından tam 267 yıl önce. Dile kolay. Bu iki asırlık fark birçok şeyi anlatıyor aslında. O zamanlar iki cilt olarak basılan roman yaklaşık 900 sayfaymış. Demek ki şimdiki imkânlar olsaymış, Cervantes 900 değil, en az 1900 sayfa yazarmış azizim. Kitabın başkahramanı oldukça sevimli bir adamdır. Öyle değil midir, Don Kişot herkese sevimli gelmez mi? Bazen kendimi ona benzetirim. Sevimli olduğumdan dolayı değil, şekil olarak hiç benzemeyiz. Değirmenlere, anıtlara, yalaklara, o tür şeylere saldırmadım hayatım boyunca. Benzerlik, roman okumaya düşkünlüğüm başladığında kitabevi raflarına saldırıyordum. O bakımından. İnce uzun boylu sakallı adam romanlar okuya okuya şövalye olmaya özenmiş, sonra yel değirmenlerine saldırmıştı, ben tehlikesiz bir yol tutturmuş, roman yazmaya... Değirmenlere saldırması muhakkak ilginç ama Don Kişot’un roman okumaya düşkünlüğü bana daha ilginç geldi. Bu neden ilginç olsun ki diyebilirsiniz. Oysaki biz, 16. Yüzyılın sonlarına doğru yazılan Don Kişot’u roman türünün ilk başarılı örneği olarak biliriz. Demek ki o tarihlerde edebiyat repertuvarlarına girmemiş, hiç tarihe mal olmamış birçok roman yayımlanmış ve kütüphanelerde bulunuyor olmalı ki Don Kişot Hazretleri onları okusun, şövalye olmaya karar versin, öyle değil midir? Ne zamandır ilklere takıntı yaptığımın farkındayım. İlk dendiğinde bugünkü romanı hatırlatan ilk eser, 16. yüzyılda Rönesans'tan sonra Giovanni Boccaccio tarafından yazılan Decameron'dur. Okuduğumda şaşıp kalmıştım, düşünsenize, tarihe ‘bugünkü romanı hatırlatan’ olarak kaydolan roman belden aşağı müstehcen hikâyeler barındırır. Hani ilk köşe yazımızda ne demiştik; ‘Nasıl Başlarsa Öyle mi Gider?’ Tarihin ilk romanı olarak kabul ettiği metin resmen komik, müstehcen içeriklerle dolu. Okurken Anadolu’nun köylerinin birinde yaşlı, muzır erkeklerin sırtlarını duvara yaslayıp tabakalarından tütün sararken birbirlerine anlattıkları edebe mugayir öyküleri dinlermiş gibi oluyorsunuz. Don Kişot’tan bahsediyorduk. Hani, “Şimdi lütfen söyleyin bakalım, elinde olmadan deli olan mı, yoksa bilerek delirenler mi daha akıllıdır?” diyen şövalyeden. Kitabın yazarı Cervantes, aynı zamanda İspanyol edebiyatında roman geleneğinin başlatıcısı olarak kabul görür. Don Kişot’u konu edinmeme sebep, yazarının kurgu kahramanından daha ilginç olması. İlginç insanlar aynı zamanda zekidirler. Cervantes de bunlardan biridir ve listemin başlarındaki yerini muhafaza etmektedir. Kitabında, kahramanına şu cümleyi kurdurtan adam sizce de yeterince ilginç değil midir? “Bütün bu atlattığımız fırtınalar, yakında havanın sakinleşeceğine ve olayların bizim için hayırlı olacağına işaret ediyor; çünkü ne kötülükler ne de iyilikler, daimi olamaz, kötülük uzun sürdüğüne göre de iyilik yakında demektir.” Şimdi Cervantes’in tuhaflıklarından sadece birkaçını sayalım. 1569'da Madrid'de bir yaralama iddiasıyla Miguel de Cervantes adlı biri hakkında tutuklama kararı çıkarılır, cezaya göre sağ eli kesilecek, 10 yıl sürgünde kalacaktır. 1570'de bizim II. Selim Kıbrıs'ı ele geçirince Papa V. Pius Osmanlılara karşı birlik çağrısında bulunur. Cervantes’te Roma'da İspanyol birliğine katılır. Bu tuhaf karakter, Haçlı Seferlerine katılan ilk romancıdır. Hani yazılılarda hep sorulan İnebahtı Deniz Savaşı vardı. Bu Cervantes Osmanlıya karşı 7 Ekim 1571'de İnebahtı Deniz Savaşı'na katılmış. İki kez göğsünden yaralanmış, bir top güllesiyle sol elini kullanamaz hale gelmiş. Bu kadarla kalsa iyi, Cervantes Efendi Akdeniz'de Cezayir korsanları tarafından esir alınmış. İnsanın ‘hadi bee!’ diyeceği başka bir ayrıntı daha var Cervantes’in hayatında. Cervantes’in Kılıç Ali Paşa Camiinin inşaatında amele olarak çalışmış olduğunu bir belgeselde dinlediğimde ağzım açık kalmıştı. Aynı belgeselde, Mimar Sinan'ın emrinde cami inşaatında çalışanların isimlerinin yazılı olduğu defter vakıflar arşivinde bulunur, içerisinde Cervantes'in ismi vardır. Romancı, Haçlı donanmasının bir askeriydi. İnebahtı Harbi'nden İspanya'ya dönerken 1575’de bindiği kadırga Osmanlı donanması tarafından kuşatılır, esir düşer, birkaç sene İstanbul'da kalıp cami inşaatında da çalıştıktan sonra sahibi tarafından azat edilir. İspanya’ya döner. Cervantes, daha sonraki yıllarda gene hapse düşer, Don Kişot’u hapishanede kaleme alır. Aslında yazar eserinde kendi hayatıyla alay ediyordur, kahramanı Don Kişot’la benzerlikleri vardır. Romanı özetleyecek olursak; Ellili yaşlarında eski bir toprak ağası olan Don Kişot, şövalyeleri anlatan kitapları sever, onların gerçek olduklarına inanır, yazılan her şeyin kelimesi kelimesine yaşandığını sanır. Senelerce kütüphanesinde okur. Don Kişot, silahtarı Sancho Panza, atı Rosinante ile şövalyelik hayalleri kurarken, etrafındaki insanlar onun aklını kaybettiğini düşünürler. Bir de hayallerinde sevgilisi vardır. Dulcinea del Toboso’ya aşıktır. Seyisi, aynı zamanda yardımcısı, dostu Sanço Panza ile atışır sıkça. Elbette dostu da hayal ürünüdür ve kendisinin tam zıddı bir karakterdir. Cervantes romanını yazarken bu ikiliyi, yani iki zıt karakteri aynı ölçüde öne çıkararak, bir yazarın kendisini nasıl ikiye bölebildiğinin gösterisini sunmuştur adeta. “Bütün kötü huylar, beraberinde az da olsa bir zevk getirirler, Sancho; ama kıskançlık sadece tatsızlık, hınç ve öfke getirir” Bahsettiğimiz eser; Norveç Nobel Enstitüsü tarafından ‘dünyaca ünlü 100 yazar tarafından, tüm zamanların en iyi kurgu eseri’ seçilmiştir. Don Kişot’un Türkçe çevirisini edebiyatımızın en önemli isimlerinden Reşat Nuri Güntekin tarafından yapılmıştır. Tabi Fransızca versiyonundan. Fransızcadan çevrildiği için Don Kişot adını almıştır, Cervantes’in iki ciltlik romanında Don Quijote olarak adlandırılan Don Kişot, İspanyolca aslında ‘Don Kihote’dir. Hani demiştik, o dönem aydınlarımızın neredeyse hemen hepsi Fransızca bilir diye. Son söz: Kitapta sözü edildiği üzere Don Kişot, mazlumları korur, kötülere göz açtırmaz. Lakin her zaman yere yıkılır. Yazımızı Don Kişot’un bir sözü ile noktalayalım. “Gözlerini kendine çevirip kendi kendini tanımaya çalış; varılması en zor olan bilgi budur. Kendini tanırsan, öküze özenen kurbağa gibi şişinmezsin” |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Ev Hapsi Günlerinden - 02/09/2021 |
Salgının kısıtladığı günlerde... |
Kitap Korkusu - 18/06/2021 |
Kitap korkusu öyle azımsanacak bir korku değildir... |
Sanatçıya Nasıl Bakılmalı - 25/05/2021 |
Necip Fazıl Kısakürek Anısına |
Ne Söylediğin Değil, Nasıl Söylediğin Önemlidir - 11/05/2021 |
Hayırlı bayramlar... |
Romancılar İçin Tarih Bilgisi Şart Mıdır? - 09/04/2021 |
Tarih bilgisi ve nesnellik |
Kabullendiğimiz Fikirler Kendimize mi Aitler? - 12/03/2021 |
Otobüste Unutulan Dergi |
Şaşmak Şaşakalmak - 10/02/2021 |
Şaşırmak-şaşırmamak, şaşmak-şaşmamaktan başka bir şeydir. |
Yazar mı? Yazan mı? - 22/01/2021 |
Mesele, biz yazalım, siz okuyunuz meselesi midir? |
Memleket Hikâyeleri - 30/12/2020 |
Refik Halit Karay |
Devamı |